tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2015 Perşembe

Konstantin Olmasaydı

Konstantin

I. Konstantin ( Büyük Konstantin )

Konstantin Doğu Roma İmparatorluğu'nun ilk hükümdarıdır. Konstantin MS 22 Şubat 272'de doğmuş ve 22 Mayıs 337'de ölmüştür. Ölüm nedeni hastalanması sonucu bu hastalıktan kurtulamamıştır. En bilindik hikayesi ilk ismi Byzantium olan İstanbul'u başkent yaparak ismini vermesidir. Aslında ilk olarak ismini vermemiş Konstantin ölümünden sonra Konstantinopolis denmiştir. Konstantin Roma İmparatoru Lucinius'u Adrianople Savaşı'ndan sonra Byzantium surlarına kadar kovalayarak Kadıköy civarlarında o zaman ki ismi Chrysopolis'te tekrar savaşarak kesin olarak yenilgiye uğratmıştır.  Galibiyetinin ardından Konstantin İskoçya'dan Kızıldeniz'e, Fas'tan Dicle Irmağı'na kadar uzanan büyük bir imparatorluğun hakimi olmuştu. Byzantium'un ticaret bakımından önemini anlayan Konstantin burayı İmparatorluğu'nun başkenti ilan ederek Nova Roma ( Yeni Roma ) ismini verdi.
Konstantin babasının ölümü ve kendisine bağlı orduların desteğini de alarak Augustus unvanını alarak yönetimini ilan etti. Ancak Roma İmparatorluğu'nun tek hakimi olması için 18 yıl geçmesi gerecektir. İmparatorluğun tek hakimi olabilmesi için bir sürü ismi boğdurmuş ve Doğu'da güçsüz bir yönetim sergileyen Licinius ile savaşmıştır. Licinius'u mağlup ettikten sonra canını bağışlayacağını söylese de altı ay sonra boğdurarak öldürtmüştür.
Şüphesiz ki Konstantin Roma tarihi açısından çok büyük öneme sahip bir isimdir. Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olan Konstantinopolis'i baştan sona tekrar yapılandırarak burayı güçlendirmiş ve de İstanbul'un fethine kadar buranın ayakta kalmasının temellerini atmıştır. Konstantin burayı başkent yaptıktan sonra 7 yıllık bir süreçle çok sayıda dini bina, yeni yollar, su kemerleri ve eski surlarını yıktırarak kendi adıyla anılacak yeni bir sur ve kuleler sistemini inşa ettirdi ayrıca bu planı kendisi tasarladı. Bugün bile İstanbul'da Konstantin'in yaptırdığı bir çok yapının kalıntıları mevcuttur.

Konstantin sadece başkentini baştan sona düzenlemekle kalmamıştır. O dönemde pagan inanç sistemini tek tanrılı bir din olan Hıristiyanlığa geçirmeye başlamıştır. Bu tavrı nedeniyle Ortodoks kiliseleri tarafından azizlik mertebesine yükseltilerek kutsanmıştır. Ancak Roma kaynakları her ne kadar Hıristiyanlığı İmparatorluğuna yaymış olsa da Konstantin'in hayatı boyunca Hıristiyan olmadığını, ölüm döşeğindeyken vaftiz edildiği söylenmektedir. Konstantin, kimi zaman kendisini bir Yunan Mitolojisinde ki Apollon (Güneş Tanrısı) olarak resmetmekten de kaçınmamıştır.

Konstantin 16 asır boyunca İmparatorluklara başkentlik yapacak bir şehri tabiri caizse baştan yaratmıştır. Eğer Konstanstin olmasaydı Konstantinopolis İstanbul fethine kadar belki de eski ismiyle belki de başkasının koyduğu bir isimle anılacak ve Peygamberimizin (s.a.v.) "Konstantiniyye elbet fetih olunacaktır..." sözünün yerini başka bir şehir ismi alacaktır. Veya bu şehrin surları o kadar kuvvetlendirilmeyecek ve İstanbul'un fethi daha önceleri olacaktır kim bilir. Bir sürü ihtimal olmasına karşın elbette ki İstanbul bir çok millet tarafından göz bebeği olmuş ve bir çok kez kuşatılmış ve fetih edilmiş bir şehirdir.

Konstantin ölümünden önce Pers İmparatorluğu üzerine bir sefer düzenleme planları yapıyordu ancak hastalanarak yataklara düştü. Eğer Konstantin ölmeseydi bizi fazla bir değişikliğin bekleyeceğini söyleyemem. Çünkü Konstantin en önemli amaçlarını hayatı boyunca gerçekleştirmiş bir kişidir. Augustusluktan büyük bir İmparator'a dönüşmüş ve mutlak hakimiyet sahibi olmuştur. Ve de dünyaca bilinen bir şehrin temellerini atmıştır.

Konstantin olmasaydı bir kelebek kanadının neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

1 Nisan 2015 Çarşamba

Alaaddin Keykubad Ölmeseydi

Alaaddin Keykubad

I. Alaaddin Keykubad ( Ulu Sultan )

Alaaddin Keykubad Anadolu Selçuklu hükümdarıdır. Alaaddin 1192'de doğmuş ve  1237'de ölmüştür.  Ölüm nedeni Kayseri'de bir ziyafet sonrası zehirlenerek vefat etmesidir. En bilindik hikayesi ise Anadolu'da ki Moğol tehdidini önlemesidir. Alaaddin kardeşi Sultan İzzeddin Keykavus'un 1219'da vefatı üzerine 28 yaşında iken Selçuklu tahtına oturmuştur.
Alaaddin tahta geçtikten sonra yaklaşan Moğol tehlikesine karşı tedbirler alarak. Başta Konya, Sivas ve Kayseri olmak üzere birçok şehirde kale ve surları tamir ve tahkim ettirmiştir. Kale ve suru olmayan yerlerde kale ve sur inşa ettirmiştir. Alaaddin yalnızca Anadolu savunmasını arttırmakla kalmamış . İlk olarak o zaman ki ismi Kalonoros olan Alanya'yı fetih etmiş ve buraya büyük bir tersane kurdurarak ismine ithafen Alaiye denmiş ve daha sonra Alanya ismine dönüşmüştür. Deniz kuvvetlerini güçlendiren Alaaddin Kırım'a denizden ordu göndermiş ve Ukrayna içerilerine kadar ilerlemiş ve Silifke'ye kadar olan Akdeniz kıyılarını fetih etmiştir.

Doğuda Moğol tehlikesinin baş göstermesi üzerine Eyyubilerle dost olmanın faydasına inanan Alaaddin, Eyyubi Sultanı'nın kızı ile evlenmiştir. Bu sırada Mengücekoğulları huzursuzluk çıkarmaya başlamış ve Alaaddin'in  ileride Moğollarla yapacağı çarpışmalarda Erzincan ve havalisini ellerinde bulunduran Mengücekoğulları tarafından arkasından vurulacağını hesap eden Alaaddin bu bölgeyi garanti altına almak için Mengücekoğullarını ortadan kaldırmıştır.

Alaaddin'in üzerinde sadece Moğol tehdidi yoktu. Harzemşah hükümdarı olan Celaleddin, her ne kadar Alaaddin'in uzlaşmak istemesine rağmen Aladdin ile inatlaşarak 1230'da Erzincan yakınlarındaki Yassıçemen'de karşı karşıya gelmiş ve bunun sonucunda Celaleddin mağlup olmuştur. Bu olaydan 4 yıl sonra Eyyubiler gözünü Anadolu'ya dikmiş ve yaklaşık 100 bin ordu ile Anadolu'ya girmiştir. Bunun üzerine harekete geçen Alaaddin Eyyubi ordusunu üst üste bozguna uğratarak Anadolu'dan püskürttü.

Moğollara karşı ustaca bir siyaset takip ederek Anadolu üzerine gelmelerine mani oldu. Zaten Moğollar da şöhretini ve devletinin gücünü yakından bildikleri Alaaddin'in üzerine gitmeye cesaret edemiyorlardı. Moğollar Alaaddin'in ölmesini kolluyorlardı ve bundan sonra Anadolu'ya dalacaklardı. Nitekim öyle yapmışlardır.

Alaaddin yalnızca kazandığı savaşlar ile değil Anadolu'ya kazandırdıkları ile tanınmıştır. Takip ettiği dahice bir ticaret ve iktisat siyaseti ile Anadolu Selçuklu Devleti'ni dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline getirmiştir. Ülkeyi bir uçtan bir uca yollarla kervansaraylarla donatmıştır. Kervansaraylar dışında surlar,kaleler, yeni şehirler, camiler, medreseler, hastaneler,köprüler ve şeker,dokuma,silah imalathaneleri  yaptırmış ve ülkeyi baştan sona düzenlemiştir. Alaadin'in yaptırdığı kervansaray, kale ve surların kalıntıları hala Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bulunmaktadır.

Şüphesiz Alaaddin Anadolu tarihi açısından çok büyük bir öneme sahiptir onun yaptırdığı yapıtlar yüzyıllarca kullanılmış ve Anadolu'nun dört bir yanına yaptırdığı kervansaraylar sayesinde Anadolu ticaretini canlandırmıştır. Şayet Alaaddin olmasaydı Moğollar Anadolu'ya daha erken girecekler ve bu yüzden Anadolu'da beylikler daha önce ortaya çıkarak belki de Osmanlı ismini hiç duymayacaktık.

Eğer Alaaddin Keykubad ölmeseydi dünya çok farklı olabilirdi. Allaaddin tek bir gayesini yerine getirememiştir bu da Anadolu birliğini kurmaktır. Ölümünden önce Suriye'yi fetih etmek için hazırlıklara başlamış bu hazırlıklar sırasında Kayseri'de verdiği ziyafet sonrasında zehirlenerek ölmüştür. Bu yüzden şayet Alaaddin Anadolu birliğini başarılı bir biçimde kurarak Devletin temellerini sağlamlaştıracak ve çok küçük bir ihtimalde olsa ileride ki tehditleri en aza indirebilirdi. Bu sayede Osmanlı ortaya çıkmaz Selçuklu olarak devam edebilirdi ancak dediğim gibi çok küçük bir ihtimal.


Eğer Alaaddin Keykubad ölmeseydi bir kelebek kanadının neleri etkilediği şu dünya çok şey olurdu.

30 Mart 2015 Pazartesi

Roosevelt Ölmeseydi

Roosevelt

Franklin D. Roosevelt ( FDR )

Franklin Delano Roosevelt ABD'nin 32. başkanıdır. Amerikalılar tarafından isim ve soy isminin baş harfleri FDR olarak ta bilinir. Roosevelt 30 Ocak 1882'de doğmuş ve 12 Nisan 1945'te ölmüştür. Roosevelt New York eyaletinin çok zengin bir ailesine mensuptur bu aile 17. yüzyılda Hollanda'dan gelmiş ve New York bölgesine yerleşmiştir. Ölüm nedeni ansızın hastalanarak görev başında hayatını kaybetmesidir.  En bilindik özelliği en uzun süre başkanlık yapan kişi olmasıdır ve geçirdiği çocuk felci sonucu yürüyememesidir. Roosevelt ABD tarihinde ilk ve tek başkanlığa 4 kez seçilen kişidir. Elbette ki bunun nedeni ABD'nin çok büyük dertlerine çare olduğundandır. Ayrıca 26. ABD Başkanı Theodore Roosevelt de aynı aileye mensuptur.

Roosevelt 1920 yılında ABD Başkan Yardımcılığına adaylığını koymuş ancak seçilememiş. 1928 yılında ise New York eyaletine vali seçildikten ve  4 sene valilik yaptıktan sonra 1932 yılında ABD Başkanı seçilmiştir. Roosevelt Başkan olduğu sırada ABD'de Büyük Buhran adı verilen ABD tarihinin en büyük ekonomik çöküntüsü söz konusuydu. Bu öyle büyük bir ekonomik krizdi ki nüfusun %25'i işsiz ve 2 milyon Amerikalı evsizdi. Roosevelt Yeni Düzen adıyla anılan bir yeniden yapılanma programı geliştirdi ve ABD ekonomisi tekrar düzene girip hızla büyümeye başladı. Bu yüzdendir ki Roosevelt Amerika tarafından çok seviliyordu.

1939 yılına gelindiğinde II. Dünya Savaşı başlamıştı ancak Roosevelt ilk başta tarafsız kalmıştır. Ancak daha sonraları müttefiklere silah yardımında bulunmuştur. Ama hiç beklenmeyecek bir biçimde Japonya Pearl Harbor limanına düzenlediği sürpriz saldırı sonucu ABD bu duruma kayıtsız kalamamış ve savaşa katılmıştır. Bu saldırı sonucu Japonlar, 12 savaş gemisini ciddi şekilde hasara uğraştmış ve 188 savaş uçağını imha etmiş, ve 2.403 asker ile 68 sivili öldürmüşlerdir. Savaşa katılan ABD ipleri eline alarak bir çok yeri işgal etmiş Almanya'ya karşı üstünlük sağlamış ve bundan sonra Almanya işgal etmekten daha çok sınırlarını korumaya çalışmışlardır. Elbette ki ABD başında seyirciydi ancak müttefiklere yardım etmesiyle savaşa katılmayı bekliyordu diyebiliriz. Ancak sadece ABD'nin savaşa katılmasıyla Almanya kaybetmedi bunun bir çok nedeni vardır. Bunlardan bazıları Almanya'nın gizli haberleşme sistemi Enigma'nın İngilizler tarafından çözülmesi, Alman askerlerinin Rusya şartlarına dayanamaması ve Hitler'in komutanlarını dinlememesini büyük bir etken olarak gösterebiliriz.

Roosevelt ABD tarihi açısından II. Dünya Savaşı öncesi olsun sonrası olsun çok büyük öneme sahiptir. Roosevelt öldükten sonra Amerika halkı bu duruma çok üzülmüştür. Burada çok kritik bir dönüm noktası vardır çünkü ondan sonra gelecek Harry S. Truman dünyayı çok büyük bir ölçüde değiştirecektir. Truman, Roosevelt öldükten sonra II. Dünya Savaşı son aylarını yaşamasına rağmen ve müttefiklerin galip olmasına rağmen Truman bu duruma aldırış etmeden Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atılması kararını verdi gerekçesi ise savaş hemen bitsin idi.  Truman Roosevelt'e göre daha hırslı bir kişilikti savaş bittikten sonra SSCB ile Soğuk Savaş dönemini başlatmıştır. Bu nedenlerden dolayı bana göre Roosevelt eceli ile ölmemiş ve öldürülmüştür. Ve Truman ile birlikte yavaş yavaş bugün ki yaşadığımız dünya oluşmuştur.

Eğer Roosevelt ölmeseydi atom bombasına gerek duyulmadan savaş bitebilirdi. Zaten atom bombası zembil ile inen bir şey değildir Roosevelt hayatında iken böyle bir seçeneği vardı elbette ancak Roosevelt öldükten 1-2 ay sonra atom bombası atılması akıllara büyük bir soru bırakır. Acaba Roosevelt eceliyle mi öldü ? Belki de ölmeseydi bildiğimiz şu günkü Amerika daha farklı olabilirdi.

Eğer Roosevelt olmasaydı elbette ki bizi çok farklı bir dünya bekliyordu. Çünkü Roosevelt ABD tarihinde en uzun süre başkanlık koltuğuna oturmuş ve ABD açısından bir çok büyük soruna çözüm bulmuş bir kişiliktir. Roosevelt olmasaydı o dönemde çok zor günler geçirebilirdi.

Eğer Roosevelt ölmeseydi bir kelebek kanadının neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu. 

28 Mart 2015 Cumartesi

Kanuni Olmasaydı

Kanuni

I. Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman)

Kanuni Osmanlının 10. hükümdarıdır. Kanuni 6 Kasım 1494'te doğmuş ve 7 Eylül 1566'da vefat etmiştir. Ölüm nedeni  Zigatvar Kuşatması sırasında hastalanarak vefat etmiştir. Kanuni Osmanlı tarihinde en çok tahtta kalan padişahtır 46  sene tahtta kalmış 71 yaşında ise vefat etmiştir. En bilindik hikayesi Hürrem Sultan'a olan aşkıdır. Kanuni tahtta çok uzun süre kalmasından dolayı bir çok hikaye mevcuttur.  Bir çok tarihçi tarafından Hürrem Sultan ve Kanuni hakkında kitaplar yazılmış hatta bildiğiniz üzere dizisi çekilmiştir. Kanuni sadece çok uzun süre tahtta kalmasıyla değil Osmanlı'nın en geniş topraklara sahip olmasını sağlamıştır. Kanuni sanata çok önem verir ve de kuyumculuk ile uğraşırdı. Döneminde Osmanlının bir çok tarafına mimari eserler yaptırmıştır. Kanuni Batılılar tarafından Muhteşem olarak adlandırılır. Doğu da ise Kanuni olarak adlandırılmıştır. Yeni kanunlar icat etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır.

Kanuni ömrü boyunca 13 Sefer düzenlemiştir. Bu seferlerin neticesinde dört bir yanda kazanılan zaferler ve yapılan fetihlerle devlet ihtişamın zirvesine ulaşmıştır. Garpta Belgrad'ın, Rodos'un fethedilmesi, Mohaç  Zaferi'nin kazanılması, Estergon seferi neticesinde kazanılan topraklar ve Viyana kapılarına dayanış. İran üzerine yapılan seferlerle doğu hududunun sağlamlaştırılması, Akdeniz'deki fetihler. Afrika kıtasındaki fetihler. Babası (Yavuz Sultan Selim)  gibi kısa sürede değil ömrü yettiği için uzun süreye yaymıştır. Tabi ki de bunun nedeni babasına pek benzememesidir. Yavuz Kanuni'ye göre daha aceleci ve atik bir kişiliğe sahiptir. Kanuni bir işi yapmadan önce üzerinde çok düşünür ve yanındakilere danışırdı.

Elbette Kanuni'nin bu kadar seferleri içinde en önemli olanı Viyana kapılarına kadar gelmesidir. Viyana Avrupa açısından çok önemli ve alması zor bir kaledir 3 kez surlarla çevrilmiştir. Kanuni'nin Viyana kapılarına dayandığını duyan Avrupa sakinleri Osmanlı ilerlemesi karşısında, o sırada olan mezhep mücadeleri bile unutulmuş, Viyana'ya yardım seferleri başlamıştır.  Kanuni Viyana'ya geldiğinde yaz sonudur. Elbette bu kadar zor bir kaleyi almak uzun süre alacak ve kışa girilecektir. Kışın getirdiği zorluklar ve beklenen top mühimmat yardımının gecikmesi üzerine Kanuni Viyana'dan ayrılır. Ayrılmadan önce Viyana'ya altın bir top hediye eder ve ardından bu topu almaya geri geleceğiz der.  Bu top halen Viyana Katedralinin en üstünde durmaktadır.

Kanuni döneminde bir çok önemli kişilik mevcuttur. Bunlardan bazıları; Piri Reis, Barbaros Hayrettin Paşa, Mimar Sinan'dır. Piri Reis Amerika'yı da gösteren Dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınır. Piri Reis döneminde Amerika çoktan keşfedilmiş ve Piri Reis Dünya haritalarını derleyerek bu kitabını oluşturmuştur. Barbaros  Osmanlı'nın ünlü Türk denizcisi , kaptan-ı derya Osmanlı'nın ilk kaptan paşası ve büyük amiral. Mimar Sinan ise bilindiği üzere bir çok esere imza atmış bir kişiliktir. Elbette ki bu kişiler ilk olarak Kanuni döneminde ortaya çıkmamıştır babası Yavuz döneminde faaliyetleri var iken Yavuz'un kısa süre hüküm sürmesi üzerine. Bu isimler Kanuni ile birlikte anılmıştır.  Hatta Mimar Sinan'ın bu kadar usta olması Yavuz'un kısa sürede seferler düzenlemesi ve bu sırada Yeniçeri Ocağında olan Sinan bir çok yapıt görmüş ve seferler esnasında yolculuğu kolaylaştırmak için örneğin Tuz gölünü geçmek için kısa sürede kayıklar yaptırmıştır. Bunun gibi basit çözümler getirerek yeteneklerini geliştirmiştir.

Kanuni Osmanlı açısından çok büyük bir öneme sahip bir kişiliktir. Osmanlının en geniş topraklara sahip olmasını sağlamış olmasıyla ,bir çok sefer düzenlemesiyle, bir çok eserler yaptırmasıyla Kanuni önemli bir yere sahiptir Osmanlı Tarihi açısından. Şayet olmasaydı elbette bizi çok büyük bir değişiklikler beklemekteydi. Bu saydıklarım olmaz hatta Kanuni, Yavuz'un tek erkek evladı olduğundan tahta geçecek Yavuz'un başka varisi yoktu. Şayet Kanuni olmasaydı, Osmanlı tekrar Fetret Dönemine girmesi olası bir durumdu.

Eğer Kanuni ölmeseydi de bizi çok farklı bir dünya beklerdi. Kanuni 71 yaşına kadar yaşamış ömründe büyük işler başarmış bir kişiliktir. Ancak ondan sonra gelen oğlu II. Selim babasının mirasına layıkıyla hizmet edememiştir. II. Selim döneminde veziri Sokullu Mehmet Paşa yardımları olmasa Osmanlı adına hiç bir şey yapamazdı. Hayatı sadece sarayda geçmiş hiç seferlere katılmamış ilk padişah olma ünvanına sahiptir. Ayrıca Ayyaş Selim olarakta adlandırılır. Elbette bu kadar rahatlık babasının Osmanlıyı bu kadar güce taşıması ve zenginleştirmesidir. Kanuni taht başında ölmeyip bir süre tahtta Selim'i izleseydi şüphesiz bu duruma bir dur derdi.

Eğer Kanuni olmasaydı bir kelebek kanadının neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

27 Mart 2015 Cuma

Sezar Öldürülmeseydi

Jül Sezar

Jül Sezar ( Julius Ceasar )

Sezar Roma İmparatorluğunun diktatörüdür. Sezar'ın doğduğu gün çok tartışmalı olsa da MÖ 100 olarak kabul edilmektedir. Ölümü ise suikast sonucu MÖ 15 Mart 44'te gerçekleşmiştir. En bilindik hikayesi suikast hikayesidir. Aslında suikast hikayesinden çok suikastı yapan kişiye karşı söylediği o çok bilinen "Sen de mi Brütüs" sözüdür. Senato üyeleri tarafından suikasta maruz kalmış ve o kişilerin arasında eski dostu Brütüs'te vardır. Bunun nedeni Sezar'ın diktatör kimliğine bürünmesi ve Senato'nun bu duruma kızarak Sezar'ı öldürmek istemesidir. Ancak bu durum Roma İmparatorluğu için pek hayırlı olmamış ve sonunu hızlandırmıştır. Ölümünden kısa süre sonra ise Roma Sezar'ı tanrılaştırmıştır. Sezar'ın en bilinen başka bir sözü ise "veni vidi vici" yani "geldim, gördüm, yendim" sözüdür. Bu sözü Sezar Pompei'de Pontus'lu Pharnaces'e karşı Zela Savaşı zaferi sonrasında söylemiştir.

Sezar'ın önderlik yaptığı dönemde askeri teknoloji olarak diğer insanlardan çok öndeydiler. Yeni bir yurt aramak için yola çıkan 400 binden fazla Cermen Ren Nehri yakınına gelmiş. Bunun haberini alan Sezar askerlerini toplayarak Ren Nehri'ne doğru yol almıştır. Ren Nehrine geldiklerinde ise geçmek için çok kısa sürede bir köprü kurdurdu. O dönemde Ren Nehri'ni geçmek büyük bir sorundu ancak Sezar bir gövde gösterisi yaparak köprüyü yaptırdı. Bunun ardından Sezar Cermenleri kovmak maksadıyla adeta bir katliam yaptı. Geriye dönerken Sezar köprüyü yıktırmış bu şekilde benim için hiç bir şey sorun değil istediğim zaman böyle köprüler yapabilirim demiştir.

Sezar'ı bu kadar çok önemli yapan etken Roma Cumhuriyeti'ne İmparatorluk temelleri atmasıdır. Elbette Roma Sezar'dan önce de kuvvetliydi ancak önlerinde çok büyük bir tehdit olan Galyalılar vardı. Galyalıları bu kadar sorun yapan etken ise belli bir ordusu olmaması ve küçük barbar kabilelerinden oluşmasıydı. Bu yüzden belli bir orduyu yenmeniz mümkün değildi birini yendiğinizde diğerleri de sorundu. Bu şekilde bir çok kez Roma'yı geri püskürttürmüştü. Ancak uzun zamandır bir sonuca varılamamış yavaş yavaşta olsa Roma Galya'ya hakim olmaya başlamıştır. Bu durumda Galyalılar eski bir Roma süvarisi olan Vercingetorix komutasında bir olmuş ve Roma'ya karşı isyan çıkarmaya başlamışlardı. Elbette ki Roma bu duruma sessiz kalmadı. Roma Galya ile ne kadar savaşmak istese de disiplinsiz ordusu olan Vercingetorix yenileceğini biliyor ve bu yüzden Roma ordusuna vur kaç taktiğiyle saldırıyordu. Ancak Sezar bu durumdan bıkmış ve Vercingetorix'i takip etmeye başlamıştır. Oysa Vercingetorix Sezar'ın Roma'ya geri döndüğünü düşünerek ana üssüne geri dönmüş ve Alesia'ya gelmiştir. Alesia'ya kadar takip eden Roma ordusu kuşatmaya başlamıştı. Sezar kuşatmakla kalmayıp teknolojik üstünlüğü göstermek maksadı ile Alesia etrafında çok kısa sürede duvarlar ördürerek ve hendekler kazarak ablukaya almıştı. Galyalılar bu durumda askerleri tekrar taciz etmeye başlamış ancak bir süre başarılı olsa da sonunda teslim olmak zorunda kalmışlardır.

Sezar Roma açısından çok büyük bir öneme sahiptir. Sadece askeri taktiksel üstünlüğü ile değil. Savaş anılarını yazan ilk Roma komutanıydı. Ayrıntılı bir biçimde yazarak "Commentarii" adlı 7 ciltlik bir hatıra defteri oluşturdu. Roma açısından bu kadar öneme sahip bir insan eğer olmasaydı dünya çok farklı olur Roma o dönemde bu kadar güce sahip olamazdı. Sezar o kadar çok etki yaratmıştır ki Fransız Edebiyatında Asterix eseri ortaya çıkmıştır.

Eğer Sezar ölmeseydi elbette ki Roma açısından çok önemli bir rol oynayan Sezar rolüne devam edecek ve Roma topraklarına toprak katmaya devam edecekti. Belki de Sezar'dan sonra yavaşlamaya başlayan Roma güçlü kalmaya devam ederdi kim bilir. Ancak Roma'yı Sezar'ın ölümünden daha çok etkileyecek sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu sorunlar uzun süre sonra olsa da Hunlar ve Osmanlı'dır.

Eğer Sezar ölmeseydi bir kelebek kanadının neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

26 Mart 2015 Perşembe

Aslan Yürekli Richard Olmasaydı

Aslan Yürekli Richard

I. Richard ( Aslan Yürekli Richard)

Norman asıllı İngiltere kralı olan Richard 8 Eylül 1157'de İngiltere'de doğmuş, 6 Nisan 1199'da Fransa'da ölmüştür. Ölüm nedeni bir çocuğun attığı ok tarafından vurulması ve yarasının iyileşmeyerek kangren olmasıdır. Annesinin en sevdiği oğlu olarak bilinir ve annesinin kollarında can vermiştir. Richard bir İngiliz kralı olmasına rağmen çok az İngilizce bilindiği kaynaklarda geçer hatta ve hatta bazı kaynaklarda hiç bilmediğini vurgulamak için bildiği kelimeleri  "Yes" ve "No" olarak gösterir. Ancak Fransızcayı çok güzel bir şekilde kullanmakta ve okuma yazma biliyordu. En bilindik olayı III. Haçlı seferleri. Selahaddin Eyyubi'nin  Kudüs'ü fetih ettiğini duyan Richard öne atılarak Fransa Kralı II. Philip ile Kudüs'e doğru Haçlı seferlerini başlatmıştır. Sefere giderken deniz yolunu seçmiş ve Kudüs'e gitmeden önce. İlk olarak Sicilya ardından Kıbrıs'ı fetih etmiştir.

Son durak olarak Akka'ya ulaştı ve burada Selahaddin'nin serbest bıraktığı Hıristiyan komutanlardan Selahaddin ve ordusu hakkında bilgiler topladı . Bu sayede devrin en meşhur askeri harekatlarından olan Akka Muhasarasını başlattılar. Eyyubiler karadan Haçlıları çok zor durumlara düşürüyorlarsa da deniz yoluyla Avrupa'dan devamlı yardım almaları onların dayanmalarını uzatıyordu. Akka Muhasarası, 1191 yazına kadar devam etti. Antlaşma müzakereleri devam ederken ,Haçlılar, Kudüs'ün teslimini istediler. Ancak Selahaddin Eyyubi Haçlıların bu isteğine direndi ve sonunda Richard'ı esir aldı. Bunun sonunda serbest bırakıldı ve en büyük amacı olan Kudüs'ü geri almayı başaramadan evin yolunu tuttu.

Richard İngiltere'ye geri dönerken Viyana yakınlarında Kutsal Roma Germen İmparatoru VI. Heinrich'e esir düştü. Annesi bu duruma çok üzüldü ve belli bir miktar fidye ödeyerek oğlunu serbest bıraktı. Kudüs'ten büyük hüsranla geri dönen Richard  geri kalan zamanını Normandiya'da geçirdi. O Kudüste savaşırken tahtı kardeşi John'a bıraktı. Halk John'nun yönetiminden o kadar mutsuzdu ki haksız yönetimi esnasında bir halk efsanesi olan Robin Hood ortaya çıktı.

Elbette Richard İngiliz tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir. Haçlı Seferleri dendiğinde ilk onun adı akla gelir. O dönemde Haçlı ordusuna katılıp kutsal topraklarda ölen biri ne günah işlemiş olursa olsun cennete gidileceğine inanılıyordu. Bu yüzden bir sürü katılım ve parasal yatırım yapıldı. Ancak bu kadar çaba boşa gitti. Kudüs'ü çok arzulaması ve savaşlarda öne atıldığından Aslan Yürekli olarak adlandırılır. Richard bazıları tarafından Kudüs'te savaşmış çok büyük bir lider olarak görülse de bazıları tarafından cahil, hiç işe yaramayan bir lider olarak görülür. Şüphesiz eğer Richard tekrar Kudüs'ü Hıristiyan topraklarına katmış olsaydı bugün en bilindik ve hayatı en çok filme uyarlanan kral olurdu.

Eğer Richard ölmeseydi çok büyük bir değişiklik olacağını sanmıyorum doğrusu.Ölümünden sonra Richard'ın bedenini parçalara ayırarak Fransa'nın dört bir yanına gömmüşlerdir. Doğrusu öldükten sonra böyle bir şeyin yapılmasını kimse istemez.

Eğer Richard olmasaydı dünya çok farklı olabilirdi. Eğer onun yerine geçebilecek biri ondan daha güçlü biri olsaydı Selahaddin çok ufak ihtimal de olsa Kudüs'ü kaybedebilirdi. Ancak Selahaddin Kudüs'ü 89 yıl sonra geri almış ve geri vermeye hiç niyeti de yoktu doğrusu. Hayatımızda Robin Hood gibi bir olgu olmayabilir. Tarihçiler tarafından çok tartışılan III. Haçlı Seferi çok farklı boyutlarda karşımıza çıkabilirdi. Ayrıca Richard Kudüs'e giderken fetih ettiği yerlerde çok büyük etkileri olmuş bir insandır.


Eğer Richard olmasaydı bir kelebek kanadının neleri etkilediği şu dünyada Robin Hood gibi bir olgu olmaz ve daha bir çok şey olurdu.

24 Mart 2015 Salı

Timur Ölmeseydi

Timur

Timur ( Aksak Timur )

Timur, Büyük Timur İmparatorluğunun kurucusudur. Timur 9 Nisan 1336'da doğmuş ve 18 Şubat 1405'te ölmüştür. Timur'un doğumu da Cengiz Han'ın doğumu kadar ilginçtir. O da avucunda bir kan pıhtısıyla doğmuştur. Doğum tarihi bir çok tarihçi tarafından tartışmalıdır. Timur Çin'e Sefere doğru giderken kulunç nedeniyle Otrar'da ölmüştür. Timur'un ölümü ve doğumu o kadar ilginçtir ki öldüğü yer olan Otrar Cengiz Han'ın tarih sahnesine çıkış yeridir. Timur, Han ünvanını kullanamamıştır bunun yerine Emir ünvanını kullanmıştır. Bunun nedeni ise o dönemde eğer Cengiz Han soyundan değilseniz Han ünvanını kullanamazdınız. Timur ömrü savaşlarda geçmiş Cengiz Han ile kıyaslanabilecek bir biçimde bilinen dünyayı fetih etmiştir. Timur'a aksak denmesinin sebebi bir savaş esnasında bacağına bir ok isabet etmiş bunun sonucunda topal kalmıştır. En bilindik hikayesi Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i mağlup etmesidir. Timur hakkında en ilginç bilgilerden biri de 39 oğlu ve 18 kız sahibi olmasıdır.

Timur her ne kadar Han ünvanını alamamışsa da başında olan Mahmud Han'ı gölgesinde bırakmıştır. Devlet başında Han dururken ferman çıkarmaktan tutunda savaşlara katılmaya kadar Timur gerçekleştirmiştir. Timur çok büyük bir askeri deha'dır bu dehasını kullanarak çok geniş topraklara ulaşmış bir kişiliktir. Askeri dehasına bir örnek vermek gerekirse Hindistan Seferi sırasında ordusunda bulunan atlılar fillerden korkmasın diyerek öküzlerin üstüne kuleler yaptırarak atlıların büyük görünümlü nesnelerden korkmamasını sağlamıştır. Timur için bu çok önemli bir durumdu çünkü Timur'un ordusu çoğunlukla atlı birliklerden oluşuyordu. Hindistan Seferi'nin ardından Timur ordusuna filleri katmıştır.

Timur'un filleri ile ilgili olarak çok bilinen bir Nasrettin Hoca fıkrası vardır. Ne kadar doğrudur ne kadar yanlıştır Timur Nasrettin Hoca ile karşılaştı mı bilinmez ama bu fıkra herkes tarafından bilinir.  Timur Akşehir'e bir fil yollamıştır. Timur'un gazabından çok korkan köylü harıl harıl çalışarak fili besler ancak kendileri perişan haldedir. Köylüler bu durumu Nasrettin Hoca'nın kapısında bulur ve Timur ile görüşmeye doğru gitmeye başlarlar. Ancak köylü Timur'dan o kadar çok korkar ki hepsi yarı yolda kaçar gider. Nasrettin Hoca, Timur'un yanına vardığında arkasında kimsenin olmadığını görür ve köylüye ders amacıyla. Nasrettin Hoca Timur'a "Köylüler yolladığınız fil için çok sevindiler bir de yanına dişisini istiyorlar" der.

Timur bir çok tarihçi tarafından zalim ve gaddar olarak görülse de bir çok tarihçi tarafından da Türk sanatına kattıkları bakımından önemli bir isim olarak görülmektedir. Gaddarlığına bir örnek olarak Sivas Kalesini kuşatmasını gösterebiliriz. Sivas Kalesini kuşatmadan önce kaleye haber yollamış eğer teslim olursanız kan dökmeden sizi serbest bırakırım demiştir. Bunun üzerine bir kısım asker teslim olmuştur ancak 4 bin kadar okçu birlik Timur'a karşı direnmiştir. Timur bu askerleri yakalatıp 4 bin askeri diri diri gömmüş ve ardından sözünde durduğu gibi hiç kan dökmedim demiştir.

Timur, Türk asıllı bir insan olmasına rağmen Osmanlı Devletini Fetret Dönemine sokmuş Osmanlı'nın neredeyse yıkılmasını sağlamıştır. Bunun nedeni ise Timur'un ideolojisi Cengiz Han gibi tüm dünyaya hakim olma çabasıydı. Ve bu çabasının karşısında hızla büyüyen bir Osmanlı vardı. Yıldırım Bayezid ile olan mektup ile atışmaları sonucunda Ankara Savaşı'nı tetiklemiştir.Savaş sonucu Yıldırım Bayezid'i mağlup etmiş yanına esir almış ve ölümüne sebep olmuştur.

Elbette Timur her ne kadar gaddar biri olarak görülse de Türk tarihi açısından büyük öneme sahip bir askeri kişiliktir. Eğer ölmeseydi önceden yaptığı gibi başarılı seferler düzenleyecek Çin'i alabilecek topraklarına toprak katmaya devam edecekti. Belki de Cengiz Han soyundan olmadığı için bu kendisinde yer etmiş ve bunun sonucunda Cengiz kadar geniş topraklara sahip olmak istemiştir. Timur Dünya iki hükümdara yetecek kadar büyük değildir nasıl gökyüzünde Tanrı bir ise yeryüzünde Hükümdar bir olmalıdır anlayışını benimsemiştir.

Eğer Timur olmasaydı  çok farklı bir dünya içinde olabilirdik. Timur'un varlığı tüm dünyayı etkilemiş bizler açısından ise Osmanlı Devleti'ni Fetret Dönemine sokmuş bir kişiliktir. Eğer olmasaydı Osmanlı Timur ile hiç karşılaşmayacak belki de daha geniş topraklara hakim olabilecekti.  Dünya açısından ise Timur'un soyundan gelenler Hint-Mogol ( Babür) imparatorluğunu kuracak ve dünyaca ünlü Tac Mahal'i yaptıracaklardır . Eğer Timur olmasaydı elbette dünyada bir çok şey etkilenirdi.

Timur ölmeseydi bir kelebeğin kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

23 Mart 2015 Pazartesi

Gavur Padişah Ölmeseydi

II. Mahmud

II. Mahmud (Gavur Padişah)

II. Mahmud Osmanlı Devleti'nin 30. padişahıdır. Aynı zaman da 109. İslam halifesidir. 20 Temmuz 1785'de doğmuş, 1 Temmuz 1839'da ölmüştür. Vereme yakalanması sonucu vefat etmiştir. En bilindik olayı Vaka-i Hayriye'dir. Bu olayla birlikte yeniçeri ocağını kaldırmış yerine Avrupai tarzda eğitim gören Asakir-i Mansure-i Muhammediyye ( Muhemmed'in zafer kazanmış orduları) denilen orduları kurmuştur. Gavur padişah lakabı Avrupadan gördüğü yenilikleri Osmanlı'ya uyarlamaya çalıştığı için denmiştir. 31 yıl tahtta kalmıştır ve bu dönem Osmanlı Devleti'nin en bunalımlı dönemlerinden biri olmuştur. Balkanlarda Sırp ve Yunan isyanıyla uğraşan Osmanlı'nın İngiliz ve Fransız donanmalarının Navarin'de Osmanlı donanmasını yakmasıyla valisinden yardım isteyip bir de valisinin istediği toprakları vermeyince ne kadar güçsüz olduğu ortaya çıkmıştır.Çünkü valisinin isyanını bastırmak için tekrar Batılı Devletlerden yardım istemek zorunda kalmıştır.

II. Mahmud Osmanlı Devletinde karşımıza yaptığı reformlarla çıkar. Bu ıslahatları kafasına şehzadeliği sırasında III. Selim'in yaptığı reformlarla koymuştur. Padişah olmasıyla da uygular.Kimileri bu icraatları Osmanlı'nın yeni kurucusu olarak görürler kimileri de Gavur Padişah olarak adlandırmıştır. Mevleviliğile de büyük ilgi duyan II. Mahmud tambur çalmakta ve ney üflemektedir.
Döneminde pek çok önemli olay meyda gelmiştir. Önce ayanlarla Sened-i İttifak imzalamıştır ki bu Türk tarihindeki ilk anayasal belgedir. Daha sonra Sekban-ı Cedid adlı orduyu kurmuştur. Ancak çok geçmeden yeniçerilerin isyanıyla kaldırılmıştır. Bu dönemde Rus sorunu devam ederken bir yandan da çok güçlenen bir Fransa sorunu ortaya çıkmıştır.Bu da Osmanlı Donanmasının yakılmasına sebep olacaktır.

En büyük reformu Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıdır. Ayrıca kavuk giyilmesini yasaklanmış fes ve modern kıyafetler giyilmesi kuralı getirilmiştir. Bakanlıklar kurulmuştur. Çırağan ve Beylerbeyi Sarayları yaptırılmıştır. Modern anlamda ilk nüfus sayımı da onun dönemindedir. İlk resmi gazete olan Takvim-i Vekayi bu dönemde yayımlanmıştır. İlkokullarda bu dönemde zorunlu hala getirilmiştir. İlk modern tıp okulu olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve ilk harp okulu olan Mekteb-i Harbiye kurulmuştur.
II. Mahmud'un amacı bozulan Osmanlı düzenini yeniden kurmak ve tekrar güçlü bir devlet haline getirmektir. Onun döneminde pek çok ıslahat yapılmasının sebebi de budur. Ancak sorunlarda köküne inilememesi yüzeysel kalınması başarılı olunamamasının da nedenleri olmuştur.

II. Mahmud da her Osmanlı padişahı gibi tebdil-i kıyafetle dolaşmaya kendisine adet edinmişti. Bir gün halk arasında dolaşırken Tıkandı Baba adında çok fakir bir çaycıya rastlar. Hikayesini dinleyen padişah ona her gün 1 tepsi baklava göndereceğini söyler. Sarayda da tepsinin altına bir sıra altın dizilmesini söyler. Ancak adamın komşusu uyanıktır ve " Aç karına baklava mı yenir sen bana baklavayı ver ben de sana yemek vereyim der" o da bunu kabul eder. Bu durum bir Ramazan ayı boyunca devam eder. Padişah ramazan sonunda adamın durumunu merak ederek ziyarete gider. Ancak adamın mali durumunda bir değişiklik olmadığını görür. Sen gönderdiğim tepsileri almadın mı diye sorar. O da durumu anlatır. Padişah duruma üzülür ve ertesi gün adamı saraya çağırtır.Hazinenin küreğini verip küreği daldırması ne kadar altın gelirse onun olacağını söyler. Ancak adam heyecandan küreği ters daldırınca 1 tane altın kürekte kalır. Padişah iyice bu duruma üzülür. Bunun üzerine emir vererek Tıkandı Baba'nın Üsküdar'da seçip atacağı taş gittiği yere kadar onun olacaktır. Adama taşı seçmesini söyleyen askerler hiç bir laf etmeden adamın taşı seçmesini beklerler Tıkandı Baba bu taş küçük bu taş büyüktü derken kocaman bir kaya parçası seçer bu kaya ile ne yapacağını sorduğunda askerler cevaben bu kayayı fırlat fırlatabildiğin kadar nerde düşerse oraya kadar olan topraklar senin olacaktır derler. Tıkandı Baba kayayı sırtına yükler ve yüklediği gibi altında kalarak can verir.Bunun üzerine II. Mahmud bilindik o lafını söyleyecektir "Vermeyince Mabud, neylesin Mahmud" diyecektir. Ayrıca vefat ettiği yere Tıkandı Baba türbesi yapılmıştır.

II. Mahmud dönemi görüldüğü üzere siyasi çalkantılarla dolu bir dönemdir. Yine de II. Mahmud devleti toparlamaya uğraşmış, bunun için çeşitli reformlar yapmıştır. Reformlarıyla Osmanlı batılı yaşam tarzıyla tanışmış ve pek çok akımın doğmasına sebep olmuştur. Eğer II. Mahmud ölmeseydi hayatı muhtemelen yine reformlarla dolu olacaktı. Ancak olmasaydı o zaman belki de Türklerin Batıyla tanışması geç bir zamana kalacak. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'de bu temeller üzerine dayanarak kurulamayacaktı.Siyasi olarak başarılı olmasa da gavur padişah Osmanlı'nın en modern padişahıydı.

Eğer II. Mahmud ölmeseydi bir kelebeğin kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

22 Mart 2015 Pazar

Selahaddin Eyyubi Olmasaydı

Selahaddin Eyyubi

Selahaddin Eyyubi ( Selahaddin Yusuf bin Eyyub )

Selahaddin Eyyubi , Eyyubi hanedanının ilk hükümdarıdır. Selahaddin 1138'de doğmuş ve 4 Mart 1193'de ölmüştür. Ölüm nedeni kışın ağır bir hastalık geçirdikten sonra 14 gün yatakta kalması ve sonunda vefat etmesidir. En bilindik hikayesi Kudüs'ü almasıdır. Hikayeden daha çok başarısı desek daha doğru olur. Ondan sonra benim en çok duyduğum savaş esnasında Haçlı Seferlerinin komutanı Aslan Yürekli Richard'ın atı savaş esnasında ölmesi sonucu Selahaddin Richard'a komutan atsız gezmesin diyerek arap atı yollamasıdır. Selahaddin Eyyubi İslam açısından büyük öneme sahiptir çünkü 89 yıldan sonra Kudüs'ü tekrar Müslümanların eline geçirmiştir bundan olsa gerektir ki Selahaddin'nin ırkı tartışma konusu olmuştur. Araplar  Selahaddin için "Arap", Kürtler  "Kürt", Türkler "Türk" demişse de çoğu tarihçiye göre Arap kökenlidir. Selahaddin büyük başarı sağlamıştır hatta Fatımi veziri iken daha sonra Mısır hakimi olmuş ve en son Kudüs'ü fetih ederek Sultan olmuş bir kişiliktir. Selahaddin bu kadar yükselmesinin sebebi Kudüs'ü geri almayı her zaman arzulamasıdır ve çocukluğundan beri savaş alanında at üstünde olmasıdır. Selahaddin Kudüs'ü tekrar fetih ettikten sonra Hristiyanlar'ın önceden Kudüs'ü fetih ettiği zaman ki gibi bir katliam yapmamış kurtuluş akçesi ile zenginleri serbest bırakmış fakirlerden isteyenleri de serbest bırakmıştır. Fetihten sonra Haçlıların tahrip ettiği yerleri tamire başlamış birçok hastane, mektep ve medrese yaptırmıştır.

Kudüs'ün fethinden sonra Hristiyanlar boş durmayarak III. Haçlı Seferi'ni başlatmışlardır. Selahaddin'nin serbest bıraktığı Haçlı komutanları Selahaddine ihanet ederek Selahaddin ordusu hakkında casusluk yapmışlardır. Haçlılar Eyyubilere karşı karadan ve denizden birlikler ile saldırıya geçmişlerdir. Eyyubiler, karadan Haçlıları çok zor durumlara düşürmüştür ancak denizden sürekli gelen yardımlar nedeniyle zor duruma düşmüşlerdir. Haçlılar Kudüs'ün teslimini istemişlerdir ancak Selahaddin en büyük hedefi olan Kudüs'ü verme niyetinde değildir. Selahaddin'nin bu iradesi sayesinde en son olarak İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard esir düşer fakat daha sonra serbest bırakılır. Selahaddin bu galibiyetinin ardından hakimiyetini güçlendirdi. 11 Aralık 1917' de Kudüs'e giren İngiliz Komutanı Edmund Henry Hynman Allenby Selahaddin'nin mezarına giderek "Kalk Selahaddin biz yine geldik" demiştir.

Selahaddin en büyük gayesine ulaşmıştır bu yüzden ölmeseydi ne olurdu hakkında konuşmak gerekirse muhtemelen Kudüs'ü kanla başla savunmaya devam ederdi. Eyyubiler daha sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Eyyubiler, Selahaddin döneminde her ne kadar güçlü olsa da yaşasaydı bile eninde sonun Osmanlı topraklarına girecektir.

Selahaddin olmasaydı dünya daha farklı olurdu. Çok büyük başarı sağlamış bir kişiliğin tarih içinde olmasaydı çok büyük değişimler olurdu elbette Kudüs dini medeniyetler tarafından her zaman arzulanmıştır ve oraya sahip olmak istenmiştir İslam medeniyetleri elbette Kudüs'ü tekrar almak için uğraşırlardı fakat Selahaddin Kudüs'ü almakla kalmayıp orayı onarmış ve III. Haçlı Seferine direnmesi sonucu Kudüs'ün Müslümanların elinde olmasını garantiye almış bir kişiliktir. Selahaddin'nin ilme verdiği önem sayesinde de bir çok doktor, şair, matematikçi, kimyager, mimarlar ve bir çok bilim insanı yetişmiş ve bilimlerin gelişmesine olanak sağlamıştır.

Eğer Selahaddin olmasaydı bir kelebek kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

21 Mart 2015 Cumartesi

Yıldırım Bayezid Ölmeseydi

  
Yıldırım Bayezid

I.Bayezid ( Yıldırım Bayezid )


Yıldırım Bayezid Osmanlının 4. hükümdarıdır. Savaş meydanına hızlı şekilde geldiği ve askerlerinin bile yetişemeyeceği tarzda hızlı at sürdüğü için ‘Yıldırım’ lakabını alan Bayezid 1360 yılında doğmuş, 1403 yılında da bazı kaynaklara göre hastalıktan bana göre de Ankara Savaşı’ndan sonra Timur’a esir düştüğü için gururuna yedirememiş ve yüzüğündeki zehri içerek intihar etmiştir. 1389 yılında yapılan Birinci Kosova Muharebesi’nde Osmanlı’nın galebe çalmasında büyük katkıları olmuştur. En bilindik hikayesi Ankara Savaşı'nda mağlup olması. Hikayeden daha çok bir olay olarak nitelendirebiliriz bundan sonra bilinen en yaygını Niğbolu kalesinin kuşatılması sonucu gece uyuyamayarak atına atlayıp Niğbolu'ya gitmesi ve ardından kale muhafızı olan Doğan'a Bre Doğan! diye seslenir. Padişahın sesini tanıyan Doğan şaşkınlık içindedir bunun ardından padişahın gelişi ile kale askerleri sevinç ve umut için kuşatmayı defederler. Babası I. Murat savaş meydanını gezerken ölü taklidi yapan bir Sırplı tarafından hançerlenerek şehit edilince hemen meydanda Yıldırım Bayezid’e biat edilmiş ve Osmanlı tarihi açısından yeni bir sayfa açılmıştır.

Defalarca Rumeli ve Anadolu’ya seferler düzenleyerek Osmanlı ülkesine toprak kazandıran Bayezid, Anadolu beyliklerini de egemenliği altına alarak Anadolu Türk Birliği’ni kısmen de olsa sağlamıştır. Osmanlı topraklarını sürekli arttırmaktaydı. Ta ki 1402 Ankara Savaşı’na kadar. Ayrıca İstanbul'u dört kez kuşatmış her seferinde çeşitli sebeplerden ötürü kuşatmasını kaldırmak zorunda kalmıştır.Kuşatmadan önce Anadolu hisarını yaptırmıştır ancak hiç birinde başarılı bir sonuç alamamıştır. İkinci kuşatması sırasında Niğbolu kalesine doğru ilerleyen Haçlı ordusunun haberini alarak kuşatmayı sona erdirmiştir. Son kuşatmasının ardından ise Timur'un Anadolu'ya girmesi üzerine kuşatılma kaldırılmıştır.

Yıldırım Bayezid her zaman olduğu gibi savaş meydanına önce gelip binlerce kişilik kuvvetine savaş nizamı aldırmıştı. Çubuk Ovası’na daha sonra gelen Timur’un kuvvetlerini bozguna uğratmak için Bayezid’in vezirleri hemen saldırmaları gerektiğini söylemiştir. Ancak Yıldırım düşmana hazırlıksız saldırmak bize yakışmaz diyerek Timur kuvvetlerinin harp nizamı almasını beklemiştir.( Bu konuda kendine çok güvendiği için hemen saldırmadığını düşünen tarihçiler de vardır. Sonuçta devlet yenildiği için hata yapmıştır diyebiliriz. Bu savaşta Timur’un filleri kullandığı da ana kroniklerde geçmektedir. Bu da bize Çubuk Ovası’nda 1400’lü yıllarda fillerin görünmesini engelleyecek kadar orman olduğunu göstermektedir. Günümüzde bu ovada orman bulunmamaktadır.)      

Eğer Yıldırım Bayezid ölmeseydi.Yıldırım Bayezid'in ölümü Ankara Savaşı sonucu olduğunu göz eli alırsak. Bu yüzden eğer Ankara Savaşı olmasaydı İstanbul’u daha önce defaatle kuşatan Yıldırım sonunda ele geçirebilir ve Fatih ( Fetih eden, açan anlamındadır.) diye andığımız kişi Peygamberimizin(S.A.V) sözlerine mazhar olan kişi Yıldırım olabilirdi. İstanbul 1400’lü yıllarda fetih edilseydi II. Mehmet (Yani Fatih) zaten İstanbul’un hakimi olarak doğmuş olacaktı ve asıl amacı olan Katoliklerin merkezi Roma’yı ele geçirebilirdi. (  Tarihçilerin genel kanısı Fatih’in vefat ettiği son seferini İtalya üzerine yapacağı yönündedir. Böylece Osmanlı’da Avrupa’nın içlerine kadar ilerlemiş olacak ve Kızıl Elma ülküsünü gerçekleştirebilecekti.

Eğer Yıldırım Bayezid olmasaydı. Günümüzde bizi bekleyen çok farklı bir dünya olabilir Yıldırım yerine gelebilecek bir kişiye bağlı olarak günümüz çok değişirdi. Yerine geçebilecek biri onun kadar başarılı olamadığı takdirde Osmanlı bu kadar uzun ömürlü olamazdı. Yıldırım'ın bir çok toprağı Osmanlı'ya kattığı düşünüldüğünde yokluğunun çok büyük bir etken olduğunu görebiliriz. Osmanlı tarihi açısından çok büyük bir önem taşıyan bir isimdir Yıldırım Bayezid. Ölümü de yaptıkları da Osmanlı'nın kaderini değiştirecek olaylardır.

Eğer Yıldırım Bayezid olmasaydı bir kelebeğin kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

20 Mart 2015 Cuma

Hasan Sabbah Olmasaydı

Hasan Sabbah


Hasan Sabbah (Haşhaşi)

Hasan Sabbah Haşhaşi tarikatının kurucusudur. Hasan Sabbah doğum tarihi tam olarak bilinmese de 1050'ler olduğu varsayılıyor ölümü ise 12 Haziran 1124'dir. Ölüm nedeni bir gün hastalanarak yatağa düşer ve bu hastalığından kurtulamayarak ölmüştür. Sabbah Alamut kalesinin fetih ettikten sonra ölene kadar orada kalmış odasından hiç çıkmamıştır. En bilindik hikayesi Nizamülmülk'ü öldürtmesidir. Hasan Sabbah hakkında bir çok hikaye yazılmıştır bunlardan biri Hasan Sabbah, Nizamü'l mülk ve Hayyam ile aynı sınıfta olması ve Nizamü'l mülk vezir olduktan sonra intikam alarak öldürtmesidir ancak Hasan Sabbah ve Nizamü'l mülk arasında 35 yaş fark vardır bu yüzden bu hikaye tutarsız bir hikayedir. Hasan Sabbah şüphesiz yaşadığı dönemde en çok korkulan insandı bunun nedeni istediği herkesi istediği zaman öldürtebilmesiydi. Haşhaşiler suikast ile o kadar çok özdeşlirildi ki İngilizcede assassin ve assassination yani suikastçi ve suikast kelimeleri türedi. Hasan Sabbah bir çok roman ve oyuna konu oldu. Yaşamı boyunca Alamut yani kartal yuvası anlamında ki kalesinde yaşamış ve burayı savunmuştur o dönemde bu kaleye kimse kolay kolay yaklaşamazdı bunun nedeni çok yalçın bir dağda konumlanmış olmasıydı. Bir çok kez Selçuklu tarafından kuşatılmış ama başarısızlıkla sonuçlanmış en son Moğollar tarafından taş üstünde taş bırakılmayarak fetih edilmiştir.

Hasan Sabbah istediği zaman birini kolaylıkla öldürtebilirdi. Bir zaman Selçuklu sultanı Hasan Sabbah'ın peşinden adamlarını yollar bunu duyan Sabbah sultana bir elçi yollar. Sultan söyle bakalım ne istersin der elçi ise bu kadar insanın içinde olmaz çıksınlar sözüm sanadır der. Sultan adamlarını çıkarır yanında en güvendiği iki koruması kalır elçiye artık söyle lafın neyse der ancak elçi bunlar da çıksın der sultan bunlar en güvendiğim insanlardır biz üçümüz tek bir insanız ne söyleyeceksen söyle der. Bunun üzerine elçi  Hasan Sabbah'ın selamını ileterek desem ki sultanı şuracıkta öldürün ne yaparsınız diyerek korumalara seslenir. Korumalar tereddüt etmeden emriniz olur der. Elçi başka bir laf etmeden çeker gider bunun üzerine çok korkan sultan Sabbah'ın peşini bırakır. Hasan Sabbah'ın fedaileri sultanların korumalarından tutunda komutanların korumalarına kadar her kademede bulunuyorlardı. Fedaileri ona o kadar bağlıydı ki sadece bir suikast için en baştan başlayarak yıllarını bu amaç uğruna feda ederlerdi. Hasan Sabbah Alamut kalesinde bulunan bir bahçesinde fedailerine haşhaş verdikten sonra bahçede güzel kadınlarla zaman geçirttirdikten sonra buranın cennetten bir köşe olduğunu ve suikast sonrasında öldüklerinde buraya geleceklerini söyleyerek kandırırdı. Elbette bu olay Sabbah'ın zekasını gösterir bizlere. Hasan Sabbah yüksek matematikle uğraşır çok zor problemleri çözebilecek bir zekaya sahip bir insandı ve bu zekası sayesinde bir çok fedai edinmiştir.

Hasan Sabbah'ın bu kadar güçlenmesinden korkan Selçuklu veziri Nizamü'l mülk haşhaşilerin görüldüğü yerde öldürtmesini emretmiştir. Nizamü'l mülk ayrıca Alp Arslan'ın ve Melikşah'ın veziridir. Haşhaşilerin bâtınî  karşı kurulan dünyanın ilk üniversitesi sayılabilecek Nizami ye Medresesini Nizamü'l mülk kurmuştur. Haşhaşiler suikastler ile yetinmeyip çok fazla sayıda ordu ve halk arasında propaganda yapıyorlardı. Hasan Sabbah bu girişimlerini önleyen Nizamü'l mülk'ü öldürme emrini verdiğinde bir çok fedaisi öne atıldı ve Nizamü'l mülk bir fedai tarafından hançerle öldürüldü. Bu olaydan sonra sarayda ki herkes kıyafetlerinin altına ince zırhlar giymeye başladı. Haşhaşiler bir çok önemli suikast düzenlemişlerdir Kudüs Kralından tutunda Fatımi Halifesine kadar uzanır.

Hasan Sabbah ölmeseydi eğer fazla bir değişikliğin olacağını sanmıyorum çünkü öldüğünde bir çok amacını yerine getirmişti ve öldükten sonra da haşhaşi tarikatı faaliyetine devam etti. Ancak Hasan Sabbah gibi bir kişilik olmasaydı dünya çok farklı olabilirdi. Haşhaşi tarikatı kurulmaz tüm dünya haşhaşilerden bu kadar korkmazdı. Suikast gerçekleştirilen bir çok insan eceliyle ölebilirdi. Sabbah bir çok kişi tarafından terörist olarak görülse de bir çok kişi de kahraman olarak görülür.

Eğer Hasan Sabbah olmasaydı bir kelebek kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.



19 Mart 2015 Perşembe

Stalin Olmasaydı

Stalin

Josef Stalin (Çelik Adam)

Stalin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin Gürcü asıllı ünlü lideri. Stalin 18 Aralık 1878'de doğmuş, 5 Mart 1953'te ölmüştür. Ölüm nedeni hakkında çok çeşitli tartışmalar çıksa da beyin kanamasından ve felç olarak öldüğü düşünülmektedir. Bir gece odasına girmiş ve bir daha çıkmamıştır. 

Stalin'in dünya tarihinde ne kadar önemli bir rol oynadığı ortadadır. Bunların başlangıcı da annesinin ısrarıyla gitmiş olduğu Papaz okuludur. Ancak çıkardığı huzursuzluklar sebebiyle okulda bir türlü istikrar sağlayamadığı gibi bu dönemde Lenin'in görüşleriyle tanışır ve bir Marksist olarak Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne katılır. Bu dönemde çok fazla örgütleme faaliyetleri düzenleyerek Çarlık Rusya'ya karşı baş kaldıranlar arasında yer alır. Daha sonra Bolşevikler arasında bulunur ve Kafkaslar bölgesinin lideri konumuna gelir. 

Bolşevik konferanslardan birinde Lenin'le tanışma fırsatı bulsa da kısa sürede partinin bazı yasaklamaları sonucunda partiden ayrılarak İngiltere'ye gelir ve burada bazı örgütlenmeler meydana getirir. 

Tekrar Rusya'ya döndüğünde Bolşeviklerden ayrı bir parti olduğunu açıklayacaktır. Bunun üzerine Lenin tarafından çağırılarak birlik olunduğuna dair ikna edilmeye çalışılır. Ancak Stalin fikirlerinden vazgeçmeyecek ve sürgüne gönderilecektir. Sürgün dönemi çok uzun sürmez. Şubat Devrimi'yle serbest kalır. Ve yurtdışına sürülen Bolşevik liderlerin yerine geçer ve kendi programını oluşturmaya başlar. Ancak Lenin partinin bu hareketlerini beğenmeyecek Rusya'ya gelir ve Ekim Devrimi olarak da bilinen Bolşevik İhtilali'yle başlarında Lenin olmak üzere olarak da bilinen Bolşevik İhtilali'yle Kızıl Muhafızlar artık iktidar da yer alacaktır. Böylece Rusya 1. Dünya Savaşı'ndan da çekilecektir ve içeri de ki sorunlarla uğraşmaya başlayacaktır. Bir süre sonra yapılan Büyük Temizlikle Stalin'in ve çevresinin hakimiyetinin güçlenmesine büyük katkılar sağlanacaktır. Lenin'in ölümüyle Stalin'in üzerindeki perde tamamen kalkacak ve diktatörlüğünü tamamen ilan edecektir. 

Stalin'in ilk zamanları tamamen iç sorunlarla geçmiştir. Bu dönemde kollektifleşme faaliyetlerini başlatmıştır. Çok geçmeden 2. Dünya Savaşı patlak verince Almanya'yla saldırmazlık antlaşması imzalayarak içerideki rejimi korumaya ve güçlendirmeye çalışmıştır. Bir süre sonra bu ittifak Polonya'yı paylaşma fikri haline gelecek ve uygulanacaktır. Ancak Alman orduları her yere yayılma düşüncesiyle Rusya'ya saldırınca bu sefer dünya tarihine damga vurmuş bir başka iki isime yanaşmaya başlayacaktır. Bunlar Amerikan başkanı Roosevelt ve İngiltere başbakanı Churchill'dir. Fakat bu ittifakta her zaman kafasında soru işaretleri olacaktır. Çünkü ABD ve İngiltere Stalin'e gereken yardımı ve isteklerini yapmıyor daha çok kendi planlarıyla hareket ediyordur. Savaşın bitmesiyle birlikte Amerika'yla arasında soğuk savaş dönemi başlayacak Stalin komünizmi yaymak için Kominform'u kuracaktır. 

Elbette Stalin dönemi Rusya'ya tam bir disiplin sağlasa da aslında baskıcı Stalin yönetimiyle ve 2.Dünya Savaş'ının da sebep olduğu bazı olaylarla sonradan yüz karası haline gelecektir. 
Rusya Osmanlı'dan beri izlemiş olduğu politikaya Stalin'le devam edecektirr. Stalin ısrarla Türkiye'yi 2. Dünya Savaşı'na sokmak isteyecektir. Stalin'in Türklere karşı izlediği acımasız politikalardan biri de 1943 yılında yaptığı Kafkas Sürgünleri, 23 Şubat 1944 Çeçen ve İnguş, 8 Mart 1944 Balkarlar, 18 Mayıs Kırım, 14 Kasım Ahıska Sürgünleridir. 

Dünya tarihine bu kadar damga vurmuş biriyle ilgili de pek çok hikayenin bulunması doğaldır. Bunlardan bir tanesi de Stalin'in tavuğudur. Stalin bir gün Komünist Parti üyelerini toplamış tartışmaktadır. Halkın kendisine nasıl itaat edeceğinden konu açılınca hizmetindekilerden bir tavuk getirmesini ister. Gelen tavuğün büün tüylerini yolar. Can havliyle bir o yana bir bu yana kaçan tavuk ne yapacağını bilemez. Dışarıya çıksa soğuktan üşür, şömineye yaklaşsa kızarmaya başlar. Nereye dokunsa yara bere içinde kalır. En son Stalin'in ayaklarının dibine gelince Stalin bir avuç yem atar. Bunun üzerine Stalin ne yöne gitse tavuk o yöne gider. Stalin de halkı yol bırak o zaman yönetmek kolay olur der. 

Bir başka hikaye ise Lenin ile arasında geçer. Lenin'in bütün sekreterlik işlerini karısı yapmaktadır. Stalin de bir sebepten ötürü Lenin'e telefon eder. Ancak telefonu karısı açar ve Lenin'in müsait olmadığını söyler. Bunun üzerine sövüp sayan Stalin telefonu kapatır. Çok geçmeden Lenin ölür. Vasiyetinden komünizmi yaymasını istediği Stalin'in ismini silmiştir. Trotsky'nin iktidara gelmesini istediği yazmaktadır. Trotsky cenazeye gelmesi için Stalin'i arar. Ancak Stalin çok uzak olduğunu ve gelmeyeceğini söyler. Ardından da derhal kendisini yeni komünist parti lideri ilan ettirir. 

Acımasızlığını ortaya çıkaran hikayelerden biri de oğlunun Almanlara esir düşmesidir. Almanlar esir düşen generallerinin verilmesi karşılığında oğlunu teklif ederler. Ancak Stalin oğlum onbaşıdır generallerinize denk değildir diyerek teklifi reddeder. Bu da soğukkanlı biçimde oğlunu kolayca ölüme göndermesinin kanıtıdır. 

Böyle bir lider için de olmasaydıyla ilgili yazılacak çok şey var elbet. Stalin olmasaydı belki komünizm gerçek boyutuyla SSCB'de yaşıyor olacaktı. Belki de ayak uyduramayan halkla bir kaç sene içinde yok olmuş olacaktı. Kimbilir belki halklar böyle acılara sahip olmayacak, sürgünlerle savaşlarla sırf Stalin'in keyfi belirlemeleriyle ölüme gitmeyecekti. Belki de Almanlar Doğu'da kolayca ilerleyecek daha büyük acımasızlıklar baş gösterecekti. Stalin gerçekten büyük bir liderdi bunu dememiz çok doğru ancak unutulmaması gereken onun diktatörlüğüdür. 

Stalin olmasaydı bir kelebeğin kanadının bile neleri etkiledigi şu dünyada dünyanın en büyük devletlerinden birine hakim olmuş bir devlet adamı olmasaydı çok şey olurdu.

18 Mart 2015 Çarşamba

Orhan Gazi Olmasaydı

Orhan Gazi

Orhan( Orhan Gazi)

Orhan Osmanlının 2. hükümdarıdır. Orhan 1281'de doğmuş ve Mart 1362'de ölmüştür.  Orhan Gazi eceliyle 79 yaşında vefat etmiştir. En bilindik hikayesi geyikli baba ile olan sohbetidir. Geyikli baba Bursa'nın fethi sırasında geyik ordusuyla ve geyik üstünde sefere katılır ve savaştan sonra Orhan Gazi'nin yanına gelerek elinde bir çınar tohumu ile dua eder bu çınar yaşadıkça senin devletinde yaşasın der bunun üzerine Orhan Gazi Geyikli babanın elini öper. Bu çınar Osmanlı döneminde kudret sembolü olarak görülmüş ve şu an hala tek bir dal olarak yaşamaktadır. Gazi anlamı her nasıl savaşa katıldıktan sonra yaralanan insanlara dense de aslında Orhan Gazi değil Orhan Gaza'dır. Gaza Allah yolunda savaşan demektir. Bazı rastlantılar rastlantı değil Orhan Gazi'nin fetih edeceği yerlerde önceden depremler olmuş ve kaleler büyük hasar görmüştür. Bunu gören insanlar Orhan'a Gaza demeye başlamıştır. Tesadüf müdür bilinmez fakat şu bir gerçektir ki Orhan babasından aldığı toprakları 6 katına çıkarmıştır. 

En güçsüz en küçük beylik olarak görülen Osmanlı Orhan gazi sayesinde İmparatorluğa doğru giden adımlarını sağlamlaştırmıştır. Elbette Orhan sadece deprem oldu haydi fetih edelim şeklinde böyle bir başarı elde etmesi mümkün değildir. Osmanlı o dönemde çok akıllı taktikler kullanarak bu günlere gelebilmiştir. Fetih edecekleri yerleri kuşatarak değil o şehir'e veya kale'ye giden yiyecek,tarım,ticaret yollarını kesmiş ve o bölgeleri zayıflatmıştır. Bu sayede az olan ordusunu avantaj haline çevirmiştir.

Orhan Gazi sadece sınırları genişletmekle kalmayıp bir çok alanda yenilikler yapmıştır. İlk kez vezirlik teşkilatını ve Divan örgütünü kurmuştur. Yasalar ve düzenlemeler yaparak Osmanlı'ya devlet kimliğine büründürmüştür. Osmanlının ilk düzenli ordusu olan Yeniçeri ocağını kurmuştur ayrıca tersaneler inşa ettirerek güçlü bir donanma meydana getirmiştir. Tarihte önemli olan ilklerdir ve Orhan bir çok ilke imza atmış bir kişiliktir.

Orhan Gazi eğer ölmeseydi çok farklı bir şey olacağını düşünmüyorum çünkü eceliyle ölmüş bir kişiliktir ve zaten inzivaya çekildiği için yapacak bir yeniliği yoktur.

Eğer Orhan olmasaydı bizi bekleyen dünya çok farklı olurdu elbet çünkü Orhan babasından aldığı sınırları 6 katına çıkarmış ve İmparatorluğun ilk adımlarını atmış bir kişiliktir bununla yetinmeyip bir çok ilke imza atmıştır böyle bir insanın olmaması düşünüldüğünde bizi çok etkiler. Osmanlı diğer beyliklere göre çok küçük ve güçsüz görünüyordu fakat Orhan'ın tahta gelişiyle her şey bir anda değişti şayet olmasaydı şu an Osmanlıyı değil başka bir beyliği konuşur olurduk. Şüphesiz Orhan Osmanlının ilk zamanları açısından en önemli kişiliğe sahip insandır.

Eğer Orhan Gazi olmasaydı bir kelebek kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

17 Mart 2015 Salı

Hannibal Olmasaydı

Hannibal

Hannibal (Hannibal Barca)

Hannibal Kartaca Devleti'nin ünlü komutanıdır. MÖ 247'de doğmuş MÖ 183'de ölmüştür.  Ölüm nedeni Romalılar tarafından tutsak edildikten sonra kendi yüzüğünde bulunan zehri içmesidir. En bilindik hikayesi ordusunda bulunan filleri Alplerden geçirmesidir. Hannibal'ın fillerini o dönemin tankları olarak görebiliriz ve düşünün ki bu kadar ağır ve büyük hayvanları Alplerden geçirerek Roma'ya karşı kullanmıştır. Hannibal tarihçiler tarafından stratejinin babası olarak görülmüştür ancak Hannibal kendisini öyle görmeyip en büyük strateji komutanı olarak Büyük İskender'i gösterir. Hannibal'ın bu kadar başarılı olmasının nedeni Roma'ya çok büyük bir düşmanlık beslemesidir. Bunun nedeni babasının her gün Roma ile savaşacağına dair Hannibal'a ant içirtmesidir. Hannibal daha küçük yaşlarda savaş alanında bulunmuş savaşla büyümüş bir kişiliktir. Savaşla büyümüş bir kişilik olarak çok farklı strateji teknikleri geliştirmiştir. Roma'ya karşı hilal taktiğine benzer bir taktik kullanmıştır. Hilal taktiği kullanır deseler de Hannibal cannae manevrasını kullanmıştır bu manevrayı ilk Cannae muharebesinde kullanmıştır hilal taktiğinin aksine ters şekilde duran hilal taktiğidir bu taktik sayesinde hem karşı tarafı kuşatabilir hem de arka taraflarda sürpriz birlik barındırabiliyordu. Hannibal'ın bir günde 70.000 Romalı öldürdüğü söylenir.

Hannibal'ın Roma üzerinde etkisi çok büyüktür savaş taktiklerine hatta dillerine kadar Romalıları etkilemiştir "Hannibal kapıya dayandı" bunun anlamı çabuk ol vaktimiz kalmadı anlamında Romalılar tarafından günlük hayatta kullanılmıştır. Hatta ve hatta Hannibal taktikleri Kurtuluş Savaşında dahi kullanılmıştır. Hannibal'ın galibiyetleri de yenilgisi de kendi geliştirdiği taktikler sonucudur. Çünkü Hannibal Romalılara kendi taktiği tarafından yenilmiş ve Romalılar Hannibal'dan öğrendiği taktikler sayesinde çok büyük başarılar elde etmiştir. Hannibal'ın ordusunun sadece önemli olarak filler bulunmuyordu, çok çeşit askeri birliklere sahipti ve savaşlardan sonra Roma tarafında olan Keltler Hannibal tarafına geçmiştir zaten Keltler paralı askerler olduklarından kazananın yanında olmayı tercih etmişlerdir.  Hannibal Roma'ya karşı büyük zaferler kazansa da Roma'yı işgal etmemiş onların yalvarmasını istemiştir ancak Roma bunu kabul etmeyerek ilerde Hannibal'ı yenmiştir. Hannibal yenilgiden sonra Anadolu'ya geçmiştir ve burada Bursa şehrini kurduğu söylentiler arasındadır. Anadolu da tekrar yenildikten sonra tutsak edilmiştir.

Elbette ki Hannibal tarihte büyük öneme sahiptir ancak ölmeseydi fazla bir şey olacağını pek düşünmüyorum eğer Roma'yı işgal etmiş ve ondan sonra ölmüş olsaydı değişebilirdi ancak zaten Hannibal Roma'ya yenildikten sonra kendi canına kıymıştır. Kim bilir Hannibal kendini zehirlemeseydi neler yapacaklardı ona.

Hannibal hakkında kafamda ki asıl soru şudur Hannibal olmasaydı neler olurdu. Şüphesiz Hannibal çok büyük önem taşır tarih için ve eğer olmasaydı çok büyük değişiklik oluşurdu. Çünkü Hannibal'ın taktikleri günümüze kadar uygulanmıştır. Hilal taktiğinin geliştirilmesi olsun filleri Alp dağlarından geçirerek imkansızın olmadığını göstermesi olsun Hannibal'ın büyük bir lider olduğunu gösterir. Ayrıca Hannibal tam anlamıyla bir lider olup yol gösterici olmuş askerleri arasında ayrım yapmayarak onlarla birlikte yatmış onlarla birlikte yemiş içmiştir ve ileride ki liderlere örnek olmuş bir kişiliktir.


Eğer Hannibal olmasaydı bir kelebek kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

16 Mart 2015 Pazartesi

Alp Arslan Olmasaydı

Alp Arslan

Muhammed (Alp Arslan)

Alp Arslan Büyük Selçuklu Devleti'nin 2. hükümdarıdır. Gerçek adı Muhammed'dir ancak Alp Arslan ismini kullanır. Alp Arslan 1029'da doğmuş ve 15 Aralık 1072'de ölmüştür. Ölüm nedeni Yusuf Hazemi adlı komutanı tarafından bıçaklanarak öldürülmesidir. Tahtta 9 sene kalabilmiştir.En bilindik hikayesi Malazgirt Savaşında kefenle savaşmasıdır. Alp Arslan Bizans ile gireceği savaştan önce beyaz kefen giyerek askerlerine eğer şehit olursam beni bu kefenle gömünüz demiştir. Şüphesiz Alp Arslan tarihimizde büyük önem taşır. Malazgirt savaşıyla birlikte Anadolu'nun kapılarını bizlere açmıştır eğer Sulçuklular bu savaşta mağlup durumda olsaydı Bizans ordusu Selçukluyu yıkabilirdi amaçları da o yöndeydi. Alp Arslan Bizans karşısında bu savaştan sonra büyük bir üstünlük sağlamıştır 30.000 kişilik ordusu ile 200.000'e yakın Bizans ordusunu mağlup etmiştir ayrıca Bizans'ı fetret dönemine sokmuştur. Alp Arslan'ın bu başarısı şüphesiz taktiksel yönünün kuvvetli oluşudur savaşta hilal taktiğini uygulayarak Bizans'ı mağlup etmiştir. Bizans imparatorunu (Romen Diyojen) esir almış , vergiye bağlamak ve Bizansta tutulan esirlerin geri verilmesi şartıyla serbest bırakmıştır. Ancak yeni Bizans imparatoru tarafından bu antlaşma reddedilir ve Haçlı Seferlerinin temeli atılır. Bunu duyan Alp Arslan akıncıları ile Anadolu'yu fetih etmeye başlar.

Savaşın kazanılmasında en büyük etken Türklerin çok iyi bir taktik uygulaması ve hızlı at kullanmalarıdır. Ağır zırhlı olan Bizanslıları öncü birliklerle ok yağmuruna tutmuş daha sonra geri çekilen Selçuklu öncü birlikleri pusuya yatmış okçuların yanına doğru gerilemiş bunu fırsat bilen Bizans ordusu arkalarından takibe başlamış ancak pusu alanına geldiklerinde askerler ağır zırhlardan dolayı bitap düşmüşlerdir. Pusuda olan okçular birer birer Bizans ordusunu oklarıyla vurmuş ağır zırhlarını çıkarıp kaçmaya çalışsalar da Selçuklu ordusu tarafından kuşatıldıklarını anladıklarında kaçamayacaklarını da anlamışlardır. Sonuç olarak çok güvendikleri kalın zırhları ve ağır kılıçları onlar için dezavantaj olmuş ve savaşı kaybetmişlerdir. Şüphesiz büyük zaferler kazanan insanların ortak yönü standart taktiklerden daha çok rakibe göre taktik oluşturmalarıdır tarihte bunun gibi bir çok örnek mevcuttur.

Alp Arslan ölmeseydi Selçuklu çok farklı konumda olabilirdi bu savaştan sonra kendini kanıtlamış olan Alp Arslan hızlı bir şekilde fetihlere başlamıştır ancak savaştan sadece bir sene sonra komutanı tarafından bıçaklanarak ölmüştür. Böyle bir adamın bu şekilde şehit edilmesi çok üzücüdür ona yakışan savaş anında şerefli bir ölümdür. Alp Arslan tahtta çok kısa kalmasına rağmen çok büyük bir öneme sahiptir Türk tarihi açısından. Selçuklu Bizans tarafından değil de Moğollar tarafından yıkılma sürecine girmiş ve son noktayı göçebe Oğuzlar vurmuştur ve sonra beyliklere ayrılmıştır. Selçuklu Anadolu'ya temellerini atarken Cengiz'in doğuşuna az kalmıştı.

Alp Arslan olmasaydı şayet Malazgirt Savaşında kaybetmemiz büyük bir olasılıktı çünkü Alp Arslan'ın beyaz kefenlerle savaşa girmesini gören askerler ondan manevi güç almış ya zafer ya ölüm düşüncesiyle savaşmışlardır. Belki de Alp Arslan gibi bir kişilik olmasaydı Anadolu'ya değilde Asya'nın kurak çöllerine geriye dönmek zorunda kalırdık kim bilir.

Eğer Alp Arslan olmasaydı bir kelebek kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

15 Mart 2015 Pazar

Cengiz Han Ölmeseydi

Cengiz Han

Cengiz Han (Temuçin)

Cengiz Han Moğolların büyük hükümdarı. Cengiz 1155 yılında doğmuş ve 18 Ağustos 1227'de ölmüştür. Ölüm nedeni Tangut seferi sırasında hastalanmasıdır. Moğollarca Çinggiss Han olarak bilinir. En bilindik hikayesi kayıp mezarıdır. Kayıp mezarı hikayeden daha çok mezarı hakkında insanların hikaye uydurmasıdır.Mezarın en dışı pirinç orta kısmı demir iç kısmı altından kaplı tabutlardan oluşmaktadır ve içinde ki hazineler o kadar fazladır ki bulan kişiyi Dünyanın en zengin insanı yapacaktır. Ancak şu zamana kadar Cengiz'in mezarı bulanamamıştır. Tüm Dünyaya korku salmış bir liderdir Cengiz. Orduları taş üstünde taş bırakmamış tüm şehirleri yağmalamıştır. Fetihten çok yağmalama şeklinde savaşmışlardır. Şüphesiz ki dünya liderlerinin ortak noktası savaş stratejisini iyi kullanabilmektir. Cengiz de bunun için psikolojik bir strateji uygulamıştır. Bu sebeple Moğol imparatorluğunu kurarken, diğer Asya konfederasyonlarına saldırırken her zaman yağmurlu havaları seçmiştir. Bunun nedeni o dönemde Asya'da ki insanların inanışlarına göre yağmur,gök gürültüsü vs. gök olaylarının Tengri(Gök Tanrı)'nin sinirlenmesidir. Cengiz yasalar çıkararak Moğolların asla gök olaylarından korkmamalarını tembihlemiştir. Cengiz'in birlikleri çok hızlı at süren süvarilerden oluşmaktadır. Ayrıca bunlar çok ustaca ok kullanmaktadır. Cengiz ordusuyla birlikte Çin'den Rusya'ya kadar uzanan bir imparatorluk kurmuştur ki şu ana kadar en büyük imparatorluğu kuran kişidir. Ancak en çok alana ölümünden sonra ulaşılmıştır. 

Eğer Cengiz ölmeseydi şu an da Moğollar daha baskın bir ırk olabilirdi veya aynı şekilde kalabilirdi çünkü Cengiz şu ana kadar en geniş toprakların kapılarını açmıştı ancak Moğollar bunu kullanamayarak Çinlileşmişti hatta Cengiz'in torunları Moğol imparatoru olarak değil Çin imparatoru olarak tarihe geçmiştir. Cengiz'in bu kadar büyük imparatorluk kurması dünya ticaretini geliştirmiş kısa sürelide olsa teknolojinin gelişmesine olanak sağlamıştır ölmeseydi daha uzun süreli olarak teknoloji gelişebilirdi. Ancak Cengiz her ne kadar katkı da bulunsa da Dünya'ya büyük zararları dokunmuştur. Fetihten çok yağmalama üzerine savaştığı için binalar,kütüphaneler aklınıza gelebilecek her şeyi yıkıp geçiyordu kim bilir o dönemde önem verilen ve bu dönemde de bir hayli kıymetli yapıtları yok edebilirdi. Şüphesiz ölmeseydi yağmalamaya devam edecekti çünkü inatçı bir kişiliğe sahipti bunun nedeni esir içinde çocukluk geçirmiş olmasıydı. Veya o yıllarda bir Hıristiyan Müslüman ittifakı oluşmasına neden olabilirdi. Müslümanlarla savaşan Hıristiyanlar Müslümanlardan daha çok Cengiz'den korkuyorlardı bu yüzden Cengiz'e karşı bir ittifak oluşturulmuş olurdu. Cengiz tüm dünyayı fetih edebilir miydi peki bence edebilirdi ama çok kısa bir şekilde yıkılırdı çünkü öncelerde dediğim gibi büyük alanlı bir devlet büyük sorumluluk gerektiriyor o kadar büyük alanda ki bu sorunlara Cengiz'in atlıları bile yetişemezdi.

Cengiz ölmeseydi den daha çok eğer olmasaydı Dünya çok değişebilirdi. Bunun nedeni Cengiz'in etkisinin tüm dünyaya yayılmış olmasıdır. Selçukluların yıkılmasında da dolaylı olarak rol almıştır çünkü öldükten kısa bir süre sonra Selçuklularla savaşılmıştır. Çin Cengiz'in imparatorluğundan oldukça fazla faydalandı torunlarını Çin imparatoru yaptı. Bu sayede Çin'in ipek ticareti canlandı. Düşünün ki Eski Dünyanın en doğusundan en batısına kadar olan topraklara sahip Moğol İmparatorluğu, Cengiz Han'ı bu durumda hiçe saymak mümkün olur mu ?

Bir kelebeğin kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.