25 Mart 2015 Çarşamba

Attila Ölmeseydi

Attila

Attila ( Tanrının Kırbacı )

Attila Avrupa Hun İmparatorluğu'nun hükümdarıdır.  Doğum tarihi bir çok tarihçi tarafından tartışmalı olmuştur 395 civarında doğduğu varsayılır. Ölümü ise seferlerin ve alkolün etkisiyle vücudu bu şartlara dayanamamış , akciğerinde ki damarların patlaması sonucunda kan kusarak yeni eşi tarafından gerdek gecesi sonrasında yatağında ölü bulunmuştur. Bazı kaynaklar eşi tarafından öldürülmüş denilse de Attila'nın bu kadar güçlü askerleri varken Attila'yı öldüreni neden sağ bıraksınlar sorusu gelir akıllara. En bilindik hikayesi Papa'ya diz çöktürmesidir.Attila Roma'ya doğru yol alırken Papa I. Leo tarafından durduruldu ve Attila'yı görüşmeye çağırmış ancak görüşme hakkında diz çökerek af diledi vs.  bir sürü şey söylense de o döneme ait görüşme ile ilgili hiç bir  kaynak yoktur. Görüşme sonrasında geriye dönen Attila Roma'yı haraca bağlamıştır.

Hunlar Romalılar tarafından çok korkuluyordu o dönemde Hunların insan üstü güçleri olduğuna dair söylentiler vardı. Bunun nedeni Orta Asya dan gelen Karadeniz'in üstüne yerleşen Hunlar ,Kavimler göçüne sebep olmuş bunun sonucunda Roma İmparatorluğu ikiye ayrılmıştır. Attila doğumu tartışmalı olduğu kadar gömüldüğü yerde tartışmalıdır. Tarihçilere göre Tuna Nehri'nin akış yönü bir süreliğine değiştirildikten sonra hazineleri ile birlikte gömüldüğü bundan sonra tekrar akış yönü eski yerine getirildiğidir.

Romalılar Hunlar için barbar sıfatını kullanmıştır ancak o dönemde bugün ki bildiğimiz barbar anlamında değil Romalı ırkından olmayan yani yabancı anlamında kullanmışlardır. Bundan sonra Tatarlara ve Türklere de yabancı gözüyle bakılmış bu ırkların da onlara kök söktürmesinden olsa gerek bugün ki anlamını almıştır. Avrupa tarafından Türk ve Tatarlar ayrı bir ırk görülse de Tatarlar fizyolojik olarak Asya da yaşamış Türkler ile aynıdır yani Tatarlar  Türk'tür. O dönemde Romalılar Hunları yabancı olarak görse de Cermen kavimleri tarafından Attila ve Hunlar adalet dağıtan asil savaşçılardır. 

Attila dan önce gelen amcası Rua ölümüne yakın barış görüşmeleri yapılmış elçiler yolda iken Rua ölmüştür. Barış görüşmeleri için çok sevinen Romalılar Hunlardan kurtulduğu düşünmüş. Bu sırada Attila elçilere yetişip kendi isteklerini yazdırmış karşı çıkanları astırmıştır. Bu olaydan sonra Attila bir süre tarih sahnesinden geri çekildikten sonra yeni reformlarıyla birlikte geri gelerek Roma İmparatorluğuna kök söktürecektir.

Attila yaptığı reformlardan sonra Avrupa Hun İmparatorluğu savaşları ve seferlerine tekrar başlamış bir çok kez Doğu ve Batı Roma'ya seferler düzenleyerek nefes aldırmamıştır.  Ayrıca o dönemde İstanbul'u kuşatmış burada ki yaşayan halkı zor durumda bıraktıktan sonra büyük bir miktar haraç verdirmeye zorunda bırakmıştır. Attila ve Hunların savaş politikası Güneş'in doğduğu yerden Battığı yere kadar topraklarına katmak istemeleridir. Bundan olsa gerektir ki Hunlar tarih sahnesinde her zaman savaşları ile anılmış bir toplumdur.

Maalesef Attiladan sonra gelen oğlu Dingizik kaynaklar tarafından ne kadar çok Attila'ya benzetilse de İmparatorluğun son hükümdarı olmuş ölümüyle birlikte Avrupa Hun İmparatorluğu dağılmıştır. Buna nazaran eğer Attila ölmeseydi İmparatorluğunu  sağlamlaştırarak ileride ki bir yıkılmanın önüne geçilebilirdi. İmparatorluğunu daha sağlamlaştırmaktan maksat diğer uzun ömürlü İmparatorluklar gibi bir sistemi oluşturabilirdi. Ne yazık ki hızlı bir şekilde büyük güç elde etmiş liderler ölümlerinden sonra İmparatorlukları liderleri gibi aynı kaderi paylaşmış ve dağılmıştır.

Eğer Attila olmasaydı bugün ki Macaristan kurulamayabilirdi. Ancak Attila'dan önce gelmiş olan Hunlar o bölge de varlığını sürdürüyordu. Attila yerine güçsüz bir hükümdar olabilir ve Hunları bu bölgeden göç etmeye mahkum edebilirdi. Attila tarih açısından çok büyük bir öneme sahiptir o zamana kadar hiç görülmemiş bir şekilde Papa bir hükümdar ile seferi önlemek amaçlı bir görüşme yapmıştır.


Eğer Attila ölmeseydi bir kelebek kanadının neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

24 Mart 2015 Salı

Timur Ölmeseydi

Timur

Timur ( Aksak Timur )

Timur, Büyük Timur İmparatorluğunun kurucusudur. Timur 9 Nisan 1336'da doğmuş ve 18 Şubat 1405'te ölmüştür. Timur'un doğumu da Cengiz Han'ın doğumu kadar ilginçtir. O da avucunda bir kan pıhtısıyla doğmuştur. Doğum tarihi bir çok tarihçi tarafından tartışmalıdır. Timur Çin'e Sefere doğru giderken kulunç nedeniyle Otrar'da ölmüştür. Timur'un ölümü ve doğumu o kadar ilginçtir ki öldüğü yer olan Otrar Cengiz Han'ın tarih sahnesine çıkış yeridir. Timur, Han ünvanını kullanamamıştır bunun yerine Emir ünvanını kullanmıştır. Bunun nedeni ise o dönemde eğer Cengiz Han soyundan değilseniz Han ünvanını kullanamazdınız. Timur ömrü savaşlarda geçmiş Cengiz Han ile kıyaslanabilecek bir biçimde bilinen dünyayı fetih etmiştir. Timur'a aksak denmesinin sebebi bir savaş esnasında bacağına bir ok isabet etmiş bunun sonucunda topal kalmıştır. En bilindik hikayesi Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i mağlup etmesidir. Timur hakkında en ilginç bilgilerden biri de 39 oğlu ve 18 kız sahibi olmasıdır.

Timur her ne kadar Han ünvanını alamamışsa da başında olan Mahmud Han'ı gölgesinde bırakmıştır. Devlet başında Han dururken ferman çıkarmaktan tutunda savaşlara katılmaya kadar Timur gerçekleştirmiştir. Timur çok büyük bir askeri deha'dır bu dehasını kullanarak çok geniş topraklara ulaşmış bir kişiliktir. Askeri dehasına bir örnek vermek gerekirse Hindistan Seferi sırasında ordusunda bulunan atlılar fillerden korkmasın diyerek öküzlerin üstüne kuleler yaptırarak atlıların büyük görünümlü nesnelerden korkmamasını sağlamıştır. Timur için bu çok önemli bir durumdu çünkü Timur'un ordusu çoğunlukla atlı birliklerden oluşuyordu. Hindistan Seferi'nin ardından Timur ordusuna filleri katmıştır.

Timur'un filleri ile ilgili olarak çok bilinen bir Nasrettin Hoca fıkrası vardır. Ne kadar doğrudur ne kadar yanlıştır Timur Nasrettin Hoca ile karşılaştı mı bilinmez ama bu fıkra herkes tarafından bilinir.  Timur Akşehir'e bir fil yollamıştır. Timur'un gazabından çok korkan köylü harıl harıl çalışarak fili besler ancak kendileri perişan haldedir. Köylüler bu durumu Nasrettin Hoca'nın kapısında bulur ve Timur ile görüşmeye doğru gitmeye başlarlar. Ancak köylü Timur'dan o kadar çok korkar ki hepsi yarı yolda kaçar gider. Nasrettin Hoca, Timur'un yanına vardığında arkasında kimsenin olmadığını görür ve köylüye ders amacıyla. Nasrettin Hoca Timur'a "Köylüler yolladığınız fil için çok sevindiler bir de yanına dişisini istiyorlar" der.

Timur bir çok tarihçi tarafından zalim ve gaddar olarak görülse de bir çok tarihçi tarafından da Türk sanatına kattıkları bakımından önemli bir isim olarak görülmektedir. Gaddarlığına bir örnek olarak Sivas Kalesini kuşatmasını gösterebiliriz. Sivas Kalesini kuşatmadan önce kaleye haber yollamış eğer teslim olursanız kan dökmeden sizi serbest bırakırım demiştir. Bunun üzerine bir kısım asker teslim olmuştur ancak 4 bin kadar okçu birlik Timur'a karşı direnmiştir. Timur bu askerleri yakalatıp 4 bin askeri diri diri gömmüş ve ardından sözünde durduğu gibi hiç kan dökmedim demiştir.

Timur, Türk asıllı bir insan olmasına rağmen Osmanlı Devletini Fetret Dönemine sokmuş Osmanlı'nın neredeyse yıkılmasını sağlamıştır. Bunun nedeni ise Timur'un ideolojisi Cengiz Han gibi tüm dünyaya hakim olma çabasıydı. Ve bu çabasının karşısında hızla büyüyen bir Osmanlı vardı. Yıldırım Bayezid ile olan mektup ile atışmaları sonucunda Ankara Savaşı'nı tetiklemiştir.Savaş sonucu Yıldırım Bayezid'i mağlup etmiş yanına esir almış ve ölümüne sebep olmuştur.

Elbette Timur her ne kadar gaddar biri olarak görülse de Türk tarihi açısından büyük öneme sahip bir askeri kişiliktir. Eğer ölmeseydi önceden yaptığı gibi başarılı seferler düzenleyecek Çin'i alabilecek topraklarına toprak katmaya devam edecekti. Belki de Cengiz Han soyundan olmadığı için bu kendisinde yer etmiş ve bunun sonucunda Cengiz kadar geniş topraklara sahip olmak istemiştir. Timur Dünya iki hükümdara yetecek kadar büyük değildir nasıl gökyüzünde Tanrı bir ise yeryüzünde Hükümdar bir olmalıdır anlayışını benimsemiştir.

Eğer Timur olmasaydı  çok farklı bir dünya içinde olabilirdik. Timur'un varlığı tüm dünyayı etkilemiş bizler açısından ise Osmanlı Devleti'ni Fetret Dönemine sokmuş bir kişiliktir. Eğer olmasaydı Osmanlı Timur ile hiç karşılaşmayacak belki de daha geniş topraklara hakim olabilecekti.  Dünya açısından ise Timur'un soyundan gelenler Hint-Mogol ( Babür) imparatorluğunu kuracak ve dünyaca ünlü Tac Mahal'i yaptıracaklardır . Eğer Timur olmasaydı elbette dünyada bir çok şey etkilenirdi.

Timur ölmeseydi bir kelebeğin kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

23 Mart 2015 Pazartesi

Gavur Padişah Ölmeseydi

II. Mahmud

II. Mahmud (Gavur Padişah)

II. Mahmud Osmanlı Devleti'nin 30. padişahıdır. Aynı zaman da 109. İslam halifesidir. 20 Temmuz 1785'de doğmuş, 1 Temmuz 1839'da ölmüştür. Vereme yakalanması sonucu vefat etmiştir. En bilindik olayı Vaka-i Hayriye'dir. Bu olayla birlikte yeniçeri ocağını kaldırmış yerine Avrupai tarzda eğitim gören Asakir-i Mansure-i Muhammediyye ( Muhemmed'in zafer kazanmış orduları) denilen orduları kurmuştur. Gavur padişah lakabı Avrupadan gördüğü yenilikleri Osmanlı'ya uyarlamaya çalıştığı için denmiştir. 31 yıl tahtta kalmıştır ve bu dönem Osmanlı Devleti'nin en bunalımlı dönemlerinden biri olmuştur. Balkanlarda Sırp ve Yunan isyanıyla uğraşan Osmanlı'nın İngiliz ve Fransız donanmalarının Navarin'de Osmanlı donanmasını yakmasıyla valisinden yardım isteyip bir de valisinin istediği toprakları vermeyince ne kadar güçsüz olduğu ortaya çıkmıştır.Çünkü valisinin isyanını bastırmak için tekrar Batılı Devletlerden yardım istemek zorunda kalmıştır.

II. Mahmud Osmanlı Devletinde karşımıza yaptığı reformlarla çıkar. Bu ıslahatları kafasına şehzadeliği sırasında III. Selim'in yaptığı reformlarla koymuştur. Padişah olmasıyla da uygular.Kimileri bu icraatları Osmanlı'nın yeni kurucusu olarak görürler kimileri de Gavur Padişah olarak adlandırmıştır. Mevleviliğile de büyük ilgi duyan II. Mahmud tambur çalmakta ve ney üflemektedir.
Döneminde pek çok önemli olay meyda gelmiştir. Önce ayanlarla Sened-i İttifak imzalamıştır ki bu Türk tarihindeki ilk anayasal belgedir. Daha sonra Sekban-ı Cedid adlı orduyu kurmuştur. Ancak çok geçmeden yeniçerilerin isyanıyla kaldırılmıştır. Bu dönemde Rus sorunu devam ederken bir yandan da çok güçlenen bir Fransa sorunu ortaya çıkmıştır.Bu da Osmanlı Donanmasının yakılmasına sebep olacaktır.

En büyük reformu Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıdır. Ayrıca kavuk giyilmesini yasaklanmış fes ve modern kıyafetler giyilmesi kuralı getirilmiştir. Bakanlıklar kurulmuştur. Çırağan ve Beylerbeyi Sarayları yaptırılmıştır. Modern anlamda ilk nüfus sayımı da onun dönemindedir. İlk resmi gazete olan Takvim-i Vekayi bu dönemde yayımlanmıştır. İlkokullarda bu dönemde zorunlu hala getirilmiştir. İlk modern tıp okulu olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve ilk harp okulu olan Mekteb-i Harbiye kurulmuştur.
II. Mahmud'un amacı bozulan Osmanlı düzenini yeniden kurmak ve tekrar güçlü bir devlet haline getirmektir. Onun döneminde pek çok ıslahat yapılmasının sebebi de budur. Ancak sorunlarda köküne inilememesi yüzeysel kalınması başarılı olunamamasının da nedenleri olmuştur.

II. Mahmud da her Osmanlı padişahı gibi tebdil-i kıyafetle dolaşmaya kendisine adet edinmişti. Bir gün halk arasında dolaşırken Tıkandı Baba adında çok fakir bir çaycıya rastlar. Hikayesini dinleyen padişah ona her gün 1 tepsi baklava göndereceğini söyler. Sarayda da tepsinin altına bir sıra altın dizilmesini söyler. Ancak adamın komşusu uyanıktır ve " Aç karına baklava mı yenir sen bana baklavayı ver ben de sana yemek vereyim der" o da bunu kabul eder. Bu durum bir Ramazan ayı boyunca devam eder. Padişah ramazan sonunda adamın durumunu merak ederek ziyarete gider. Ancak adamın mali durumunda bir değişiklik olmadığını görür. Sen gönderdiğim tepsileri almadın mı diye sorar. O da durumu anlatır. Padişah duruma üzülür ve ertesi gün adamı saraya çağırtır.Hazinenin küreğini verip küreği daldırması ne kadar altın gelirse onun olacağını söyler. Ancak adam heyecandan küreği ters daldırınca 1 tane altın kürekte kalır. Padişah iyice bu duruma üzülür. Bunun üzerine emir vererek Tıkandı Baba'nın Üsküdar'da seçip atacağı taş gittiği yere kadar onun olacaktır. Adama taşı seçmesini söyleyen askerler hiç bir laf etmeden adamın taşı seçmesini beklerler Tıkandı Baba bu taş küçük bu taş büyüktü derken kocaman bir kaya parçası seçer bu kaya ile ne yapacağını sorduğunda askerler cevaben bu kayayı fırlat fırlatabildiğin kadar nerde düşerse oraya kadar olan topraklar senin olacaktır derler. Tıkandı Baba kayayı sırtına yükler ve yüklediği gibi altında kalarak can verir.Bunun üzerine II. Mahmud bilindik o lafını söyleyecektir "Vermeyince Mabud, neylesin Mahmud" diyecektir. Ayrıca vefat ettiği yere Tıkandı Baba türbesi yapılmıştır.

II. Mahmud dönemi görüldüğü üzere siyasi çalkantılarla dolu bir dönemdir. Yine de II. Mahmud devleti toparlamaya uğraşmış, bunun için çeşitli reformlar yapmıştır. Reformlarıyla Osmanlı batılı yaşam tarzıyla tanışmış ve pek çok akımın doğmasına sebep olmuştur. Eğer II. Mahmud ölmeseydi hayatı muhtemelen yine reformlarla dolu olacaktı. Ancak olmasaydı o zaman belki de Türklerin Batıyla tanışması geç bir zamana kalacak. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'de bu temeller üzerine dayanarak kurulamayacaktı.Siyasi olarak başarılı olmasa da gavur padişah Osmanlı'nın en modern padişahıydı.

Eğer II. Mahmud ölmeseydi bir kelebeğin kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

22 Mart 2015 Pazar

Selahaddin Eyyubi Olmasaydı

Selahaddin Eyyubi

Selahaddin Eyyubi ( Selahaddin Yusuf bin Eyyub )

Selahaddin Eyyubi , Eyyubi hanedanının ilk hükümdarıdır. Selahaddin 1138'de doğmuş ve 4 Mart 1193'de ölmüştür. Ölüm nedeni kışın ağır bir hastalık geçirdikten sonra 14 gün yatakta kalması ve sonunda vefat etmesidir. En bilindik hikayesi Kudüs'ü almasıdır. Hikayeden daha çok başarısı desek daha doğru olur. Ondan sonra benim en çok duyduğum savaş esnasında Haçlı Seferlerinin komutanı Aslan Yürekli Richard'ın atı savaş esnasında ölmesi sonucu Selahaddin Richard'a komutan atsız gezmesin diyerek arap atı yollamasıdır. Selahaddin Eyyubi İslam açısından büyük öneme sahiptir çünkü 89 yıldan sonra Kudüs'ü tekrar Müslümanların eline geçirmiştir bundan olsa gerektir ki Selahaddin'nin ırkı tartışma konusu olmuştur. Araplar  Selahaddin için "Arap", Kürtler  "Kürt", Türkler "Türk" demişse de çoğu tarihçiye göre Arap kökenlidir. Selahaddin büyük başarı sağlamıştır hatta Fatımi veziri iken daha sonra Mısır hakimi olmuş ve en son Kudüs'ü fetih ederek Sultan olmuş bir kişiliktir. Selahaddin bu kadar yükselmesinin sebebi Kudüs'ü geri almayı her zaman arzulamasıdır ve çocukluğundan beri savaş alanında at üstünde olmasıdır. Selahaddin Kudüs'ü tekrar fetih ettikten sonra Hristiyanlar'ın önceden Kudüs'ü fetih ettiği zaman ki gibi bir katliam yapmamış kurtuluş akçesi ile zenginleri serbest bırakmış fakirlerden isteyenleri de serbest bırakmıştır. Fetihten sonra Haçlıların tahrip ettiği yerleri tamire başlamış birçok hastane, mektep ve medrese yaptırmıştır.

Kudüs'ün fethinden sonra Hristiyanlar boş durmayarak III. Haçlı Seferi'ni başlatmışlardır. Selahaddin'nin serbest bıraktığı Haçlı komutanları Selahaddine ihanet ederek Selahaddin ordusu hakkında casusluk yapmışlardır. Haçlılar Eyyubilere karşı karadan ve denizden birlikler ile saldırıya geçmişlerdir. Eyyubiler, karadan Haçlıları çok zor durumlara düşürmüştür ancak denizden sürekli gelen yardımlar nedeniyle zor duruma düşmüşlerdir. Haçlılar Kudüs'ün teslimini istemişlerdir ancak Selahaddin en büyük hedefi olan Kudüs'ü verme niyetinde değildir. Selahaddin'nin bu iradesi sayesinde en son olarak İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard esir düşer fakat daha sonra serbest bırakılır. Selahaddin bu galibiyetinin ardından hakimiyetini güçlendirdi. 11 Aralık 1917' de Kudüs'e giren İngiliz Komutanı Edmund Henry Hynman Allenby Selahaddin'nin mezarına giderek "Kalk Selahaddin biz yine geldik" demiştir.

Selahaddin en büyük gayesine ulaşmıştır bu yüzden ölmeseydi ne olurdu hakkında konuşmak gerekirse muhtemelen Kudüs'ü kanla başla savunmaya devam ederdi. Eyyubiler daha sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Eyyubiler, Selahaddin döneminde her ne kadar güçlü olsa da yaşasaydı bile eninde sonun Osmanlı topraklarına girecektir.

Selahaddin olmasaydı dünya daha farklı olurdu. Çok büyük başarı sağlamış bir kişiliğin tarih içinde olmasaydı çok büyük değişimler olurdu elbette Kudüs dini medeniyetler tarafından her zaman arzulanmıştır ve oraya sahip olmak istenmiştir İslam medeniyetleri elbette Kudüs'ü tekrar almak için uğraşırlardı fakat Selahaddin Kudüs'ü almakla kalmayıp orayı onarmış ve III. Haçlı Seferine direnmesi sonucu Kudüs'ün Müslümanların elinde olmasını garantiye almış bir kişiliktir. Selahaddin'nin ilme verdiği önem sayesinde de bir çok doktor, şair, matematikçi, kimyager, mimarlar ve bir çok bilim insanı yetişmiş ve bilimlerin gelişmesine olanak sağlamıştır.

Eğer Selahaddin olmasaydı bir kelebek kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

21 Mart 2015 Cumartesi

Yıldırım Bayezid Ölmeseydi

  
Yıldırım Bayezid

I.Bayezid ( Yıldırım Bayezid )


Yıldırım Bayezid Osmanlının 4. hükümdarıdır. Savaş meydanına hızlı şekilde geldiği ve askerlerinin bile yetişemeyeceği tarzda hızlı at sürdüğü için ‘Yıldırım’ lakabını alan Bayezid 1360 yılında doğmuş, 1403 yılında da bazı kaynaklara göre hastalıktan bana göre de Ankara Savaşı’ndan sonra Timur’a esir düştüğü için gururuna yedirememiş ve yüzüğündeki zehri içerek intihar etmiştir. 1389 yılında yapılan Birinci Kosova Muharebesi’nde Osmanlı’nın galebe çalmasında büyük katkıları olmuştur. En bilindik hikayesi Ankara Savaşı'nda mağlup olması. Hikayeden daha çok bir olay olarak nitelendirebiliriz bundan sonra bilinen en yaygını Niğbolu kalesinin kuşatılması sonucu gece uyuyamayarak atına atlayıp Niğbolu'ya gitmesi ve ardından kale muhafızı olan Doğan'a Bre Doğan! diye seslenir. Padişahın sesini tanıyan Doğan şaşkınlık içindedir bunun ardından padişahın gelişi ile kale askerleri sevinç ve umut için kuşatmayı defederler. Babası I. Murat savaş meydanını gezerken ölü taklidi yapan bir Sırplı tarafından hançerlenerek şehit edilince hemen meydanda Yıldırım Bayezid’e biat edilmiş ve Osmanlı tarihi açısından yeni bir sayfa açılmıştır.

Defalarca Rumeli ve Anadolu’ya seferler düzenleyerek Osmanlı ülkesine toprak kazandıran Bayezid, Anadolu beyliklerini de egemenliği altına alarak Anadolu Türk Birliği’ni kısmen de olsa sağlamıştır. Osmanlı topraklarını sürekli arttırmaktaydı. Ta ki 1402 Ankara Savaşı’na kadar. Ayrıca İstanbul'u dört kez kuşatmış her seferinde çeşitli sebeplerden ötürü kuşatmasını kaldırmak zorunda kalmıştır.Kuşatmadan önce Anadolu hisarını yaptırmıştır ancak hiç birinde başarılı bir sonuç alamamıştır. İkinci kuşatması sırasında Niğbolu kalesine doğru ilerleyen Haçlı ordusunun haberini alarak kuşatmayı sona erdirmiştir. Son kuşatmasının ardından ise Timur'un Anadolu'ya girmesi üzerine kuşatılma kaldırılmıştır.

Yıldırım Bayezid her zaman olduğu gibi savaş meydanına önce gelip binlerce kişilik kuvvetine savaş nizamı aldırmıştı. Çubuk Ovası’na daha sonra gelen Timur’un kuvvetlerini bozguna uğratmak için Bayezid’in vezirleri hemen saldırmaları gerektiğini söylemiştir. Ancak Yıldırım düşmana hazırlıksız saldırmak bize yakışmaz diyerek Timur kuvvetlerinin harp nizamı almasını beklemiştir.( Bu konuda kendine çok güvendiği için hemen saldırmadığını düşünen tarihçiler de vardır. Sonuçta devlet yenildiği için hata yapmıştır diyebiliriz. Bu savaşta Timur’un filleri kullandığı da ana kroniklerde geçmektedir. Bu da bize Çubuk Ovası’nda 1400’lü yıllarda fillerin görünmesini engelleyecek kadar orman olduğunu göstermektedir. Günümüzde bu ovada orman bulunmamaktadır.)      

Eğer Yıldırım Bayezid ölmeseydi.Yıldırım Bayezid'in ölümü Ankara Savaşı sonucu olduğunu göz eli alırsak. Bu yüzden eğer Ankara Savaşı olmasaydı İstanbul’u daha önce defaatle kuşatan Yıldırım sonunda ele geçirebilir ve Fatih ( Fetih eden, açan anlamındadır.) diye andığımız kişi Peygamberimizin(S.A.V) sözlerine mazhar olan kişi Yıldırım olabilirdi. İstanbul 1400’lü yıllarda fetih edilseydi II. Mehmet (Yani Fatih) zaten İstanbul’un hakimi olarak doğmuş olacaktı ve asıl amacı olan Katoliklerin merkezi Roma’yı ele geçirebilirdi. (  Tarihçilerin genel kanısı Fatih’in vefat ettiği son seferini İtalya üzerine yapacağı yönündedir. Böylece Osmanlı’da Avrupa’nın içlerine kadar ilerlemiş olacak ve Kızıl Elma ülküsünü gerçekleştirebilecekti.

Eğer Yıldırım Bayezid olmasaydı. Günümüzde bizi bekleyen çok farklı bir dünya olabilir Yıldırım yerine gelebilecek bir kişiye bağlı olarak günümüz çok değişirdi. Yerine geçebilecek biri onun kadar başarılı olamadığı takdirde Osmanlı bu kadar uzun ömürlü olamazdı. Yıldırım'ın bir çok toprağı Osmanlı'ya kattığı düşünüldüğünde yokluğunun çok büyük bir etken olduğunu görebiliriz. Osmanlı tarihi açısından çok büyük bir önem taşıyan bir isimdir Yıldırım Bayezid. Ölümü de yaptıkları da Osmanlı'nın kaderini değiştirecek olaylardır.

Eğer Yıldırım Bayezid olmasaydı bir kelebeğin kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.

20 Mart 2015 Cuma

Hasan Sabbah Olmasaydı

Hasan Sabbah


Hasan Sabbah (Haşhaşi)

Hasan Sabbah Haşhaşi tarikatının kurucusudur. Hasan Sabbah doğum tarihi tam olarak bilinmese de 1050'ler olduğu varsayılıyor ölümü ise 12 Haziran 1124'dir. Ölüm nedeni bir gün hastalanarak yatağa düşer ve bu hastalığından kurtulamayarak ölmüştür. Sabbah Alamut kalesinin fetih ettikten sonra ölene kadar orada kalmış odasından hiç çıkmamıştır. En bilindik hikayesi Nizamülmülk'ü öldürtmesidir. Hasan Sabbah hakkında bir çok hikaye yazılmıştır bunlardan biri Hasan Sabbah, Nizamü'l mülk ve Hayyam ile aynı sınıfta olması ve Nizamü'l mülk vezir olduktan sonra intikam alarak öldürtmesidir ancak Hasan Sabbah ve Nizamü'l mülk arasında 35 yaş fark vardır bu yüzden bu hikaye tutarsız bir hikayedir. Hasan Sabbah şüphesiz yaşadığı dönemde en çok korkulan insandı bunun nedeni istediği herkesi istediği zaman öldürtebilmesiydi. Haşhaşiler suikast ile o kadar çok özdeşlirildi ki İngilizcede assassin ve assassination yani suikastçi ve suikast kelimeleri türedi. Hasan Sabbah bir çok roman ve oyuna konu oldu. Yaşamı boyunca Alamut yani kartal yuvası anlamında ki kalesinde yaşamış ve burayı savunmuştur o dönemde bu kaleye kimse kolay kolay yaklaşamazdı bunun nedeni çok yalçın bir dağda konumlanmış olmasıydı. Bir çok kez Selçuklu tarafından kuşatılmış ama başarısızlıkla sonuçlanmış en son Moğollar tarafından taş üstünde taş bırakılmayarak fetih edilmiştir.

Hasan Sabbah istediği zaman birini kolaylıkla öldürtebilirdi. Bir zaman Selçuklu sultanı Hasan Sabbah'ın peşinden adamlarını yollar bunu duyan Sabbah sultana bir elçi yollar. Sultan söyle bakalım ne istersin der elçi ise bu kadar insanın içinde olmaz çıksınlar sözüm sanadır der. Sultan adamlarını çıkarır yanında en güvendiği iki koruması kalır elçiye artık söyle lafın neyse der ancak elçi bunlar da çıksın der sultan bunlar en güvendiğim insanlardır biz üçümüz tek bir insanız ne söyleyeceksen söyle der. Bunun üzerine elçi  Hasan Sabbah'ın selamını ileterek desem ki sultanı şuracıkta öldürün ne yaparsınız diyerek korumalara seslenir. Korumalar tereddüt etmeden emriniz olur der. Elçi başka bir laf etmeden çeker gider bunun üzerine çok korkan sultan Sabbah'ın peşini bırakır. Hasan Sabbah'ın fedaileri sultanların korumalarından tutunda komutanların korumalarına kadar her kademede bulunuyorlardı. Fedaileri ona o kadar bağlıydı ki sadece bir suikast için en baştan başlayarak yıllarını bu amaç uğruna feda ederlerdi. Hasan Sabbah Alamut kalesinde bulunan bir bahçesinde fedailerine haşhaş verdikten sonra bahçede güzel kadınlarla zaman geçirttirdikten sonra buranın cennetten bir köşe olduğunu ve suikast sonrasında öldüklerinde buraya geleceklerini söyleyerek kandırırdı. Elbette bu olay Sabbah'ın zekasını gösterir bizlere. Hasan Sabbah yüksek matematikle uğraşır çok zor problemleri çözebilecek bir zekaya sahip bir insandı ve bu zekası sayesinde bir çok fedai edinmiştir.

Hasan Sabbah'ın bu kadar güçlenmesinden korkan Selçuklu veziri Nizamü'l mülk haşhaşilerin görüldüğü yerde öldürtmesini emretmiştir. Nizamü'l mülk ayrıca Alp Arslan'ın ve Melikşah'ın veziridir. Haşhaşilerin bâtınî  karşı kurulan dünyanın ilk üniversitesi sayılabilecek Nizami ye Medresesini Nizamü'l mülk kurmuştur. Haşhaşiler suikastler ile yetinmeyip çok fazla sayıda ordu ve halk arasında propaganda yapıyorlardı. Hasan Sabbah bu girişimlerini önleyen Nizamü'l mülk'ü öldürme emrini verdiğinde bir çok fedaisi öne atıldı ve Nizamü'l mülk bir fedai tarafından hançerle öldürüldü. Bu olaydan sonra sarayda ki herkes kıyafetlerinin altına ince zırhlar giymeye başladı. Haşhaşiler bir çok önemli suikast düzenlemişlerdir Kudüs Kralından tutunda Fatımi Halifesine kadar uzanır.

Hasan Sabbah ölmeseydi eğer fazla bir değişikliğin olacağını sanmıyorum çünkü öldüğünde bir çok amacını yerine getirmişti ve öldükten sonra da haşhaşi tarikatı faaliyetine devam etti. Ancak Hasan Sabbah gibi bir kişilik olmasaydı dünya çok farklı olabilirdi. Haşhaşi tarikatı kurulmaz tüm dünya haşhaşilerden bu kadar korkmazdı. Suikast gerçekleştirilen bir çok insan eceliyle ölebilirdi. Sabbah bir çok kişi tarafından terörist olarak görülse de bir çok kişi de kahraman olarak görülür.

Eğer Hasan Sabbah olmasaydı bir kelebek kanadının bile neleri etkilediği şu dünyada çok şey olurdu.



19 Mart 2015 Perşembe

Stalin Olmasaydı

Stalin

Josef Stalin (Çelik Adam)

Stalin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin Gürcü asıllı ünlü lideri. Stalin 18 Aralık 1878'de doğmuş, 5 Mart 1953'te ölmüştür. Ölüm nedeni hakkında çok çeşitli tartışmalar çıksa da beyin kanamasından ve felç olarak öldüğü düşünülmektedir. Bir gece odasına girmiş ve bir daha çıkmamıştır. 

Stalin'in dünya tarihinde ne kadar önemli bir rol oynadığı ortadadır. Bunların başlangıcı da annesinin ısrarıyla gitmiş olduğu Papaz okuludur. Ancak çıkardığı huzursuzluklar sebebiyle okulda bir türlü istikrar sağlayamadığı gibi bu dönemde Lenin'in görüşleriyle tanışır ve bir Marksist olarak Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne katılır. Bu dönemde çok fazla örgütleme faaliyetleri düzenleyerek Çarlık Rusya'ya karşı baş kaldıranlar arasında yer alır. Daha sonra Bolşevikler arasında bulunur ve Kafkaslar bölgesinin lideri konumuna gelir. 

Bolşevik konferanslardan birinde Lenin'le tanışma fırsatı bulsa da kısa sürede partinin bazı yasaklamaları sonucunda partiden ayrılarak İngiltere'ye gelir ve burada bazı örgütlenmeler meydana getirir. 

Tekrar Rusya'ya döndüğünde Bolşeviklerden ayrı bir parti olduğunu açıklayacaktır. Bunun üzerine Lenin tarafından çağırılarak birlik olunduğuna dair ikna edilmeye çalışılır. Ancak Stalin fikirlerinden vazgeçmeyecek ve sürgüne gönderilecektir. Sürgün dönemi çok uzun sürmez. Şubat Devrimi'yle serbest kalır. Ve yurtdışına sürülen Bolşevik liderlerin yerine geçer ve kendi programını oluşturmaya başlar. Ancak Lenin partinin bu hareketlerini beğenmeyecek Rusya'ya gelir ve Ekim Devrimi olarak da bilinen Bolşevik İhtilali'yle başlarında Lenin olmak üzere olarak da bilinen Bolşevik İhtilali'yle Kızıl Muhafızlar artık iktidar da yer alacaktır. Böylece Rusya 1. Dünya Savaşı'ndan da çekilecektir ve içeri de ki sorunlarla uğraşmaya başlayacaktır. Bir süre sonra yapılan Büyük Temizlikle Stalin'in ve çevresinin hakimiyetinin güçlenmesine büyük katkılar sağlanacaktır. Lenin'in ölümüyle Stalin'in üzerindeki perde tamamen kalkacak ve diktatörlüğünü tamamen ilan edecektir. 

Stalin'in ilk zamanları tamamen iç sorunlarla geçmiştir. Bu dönemde kollektifleşme faaliyetlerini başlatmıştır. Çok geçmeden 2. Dünya Savaşı patlak verince Almanya'yla saldırmazlık antlaşması imzalayarak içerideki rejimi korumaya ve güçlendirmeye çalışmıştır. Bir süre sonra bu ittifak Polonya'yı paylaşma fikri haline gelecek ve uygulanacaktır. Ancak Alman orduları her yere yayılma düşüncesiyle Rusya'ya saldırınca bu sefer dünya tarihine damga vurmuş bir başka iki isime yanaşmaya başlayacaktır. Bunlar Amerikan başkanı Roosevelt ve İngiltere başbakanı Churchill'dir. Fakat bu ittifakta her zaman kafasında soru işaretleri olacaktır. Çünkü ABD ve İngiltere Stalin'e gereken yardımı ve isteklerini yapmıyor daha çok kendi planlarıyla hareket ediyordur. Savaşın bitmesiyle birlikte Amerika'yla arasında soğuk savaş dönemi başlayacak Stalin komünizmi yaymak için Kominform'u kuracaktır. 

Elbette Stalin dönemi Rusya'ya tam bir disiplin sağlasa da aslında baskıcı Stalin yönetimiyle ve 2.Dünya Savaş'ının da sebep olduğu bazı olaylarla sonradan yüz karası haline gelecektir. 
Rusya Osmanlı'dan beri izlemiş olduğu politikaya Stalin'le devam edecektirr. Stalin ısrarla Türkiye'yi 2. Dünya Savaşı'na sokmak isteyecektir. Stalin'in Türklere karşı izlediği acımasız politikalardan biri de 1943 yılında yaptığı Kafkas Sürgünleri, 23 Şubat 1944 Çeçen ve İnguş, 8 Mart 1944 Balkarlar, 18 Mayıs Kırım, 14 Kasım Ahıska Sürgünleridir. 

Dünya tarihine bu kadar damga vurmuş biriyle ilgili de pek çok hikayenin bulunması doğaldır. Bunlardan bir tanesi de Stalin'in tavuğudur. Stalin bir gün Komünist Parti üyelerini toplamış tartışmaktadır. Halkın kendisine nasıl itaat edeceğinden konu açılınca hizmetindekilerden bir tavuk getirmesini ister. Gelen tavuğün büün tüylerini yolar. Can havliyle bir o yana bir bu yana kaçan tavuk ne yapacağını bilemez. Dışarıya çıksa soğuktan üşür, şömineye yaklaşsa kızarmaya başlar. Nereye dokunsa yara bere içinde kalır. En son Stalin'in ayaklarının dibine gelince Stalin bir avuç yem atar. Bunun üzerine Stalin ne yöne gitse tavuk o yöne gider. Stalin de halkı yol bırak o zaman yönetmek kolay olur der. 

Bir başka hikaye ise Lenin ile arasında geçer. Lenin'in bütün sekreterlik işlerini karısı yapmaktadır. Stalin de bir sebepten ötürü Lenin'e telefon eder. Ancak telefonu karısı açar ve Lenin'in müsait olmadığını söyler. Bunun üzerine sövüp sayan Stalin telefonu kapatır. Çok geçmeden Lenin ölür. Vasiyetinden komünizmi yaymasını istediği Stalin'in ismini silmiştir. Trotsky'nin iktidara gelmesini istediği yazmaktadır. Trotsky cenazeye gelmesi için Stalin'i arar. Ancak Stalin çok uzak olduğunu ve gelmeyeceğini söyler. Ardından da derhal kendisini yeni komünist parti lideri ilan ettirir. 

Acımasızlığını ortaya çıkaran hikayelerden biri de oğlunun Almanlara esir düşmesidir. Almanlar esir düşen generallerinin verilmesi karşılığında oğlunu teklif ederler. Ancak Stalin oğlum onbaşıdır generallerinize denk değildir diyerek teklifi reddeder. Bu da soğukkanlı biçimde oğlunu kolayca ölüme göndermesinin kanıtıdır. 

Böyle bir lider için de olmasaydıyla ilgili yazılacak çok şey var elbet. Stalin olmasaydı belki komünizm gerçek boyutuyla SSCB'de yaşıyor olacaktı. Belki de ayak uyduramayan halkla bir kaç sene içinde yok olmuş olacaktı. Kimbilir belki halklar böyle acılara sahip olmayacak, sürgünlerle savaşlarla sırf Stalin'in keyfi belirlemeleriyle ölüme gitmeyecekti. Belki de Almanlar Doğu'da kolayca ilerleyecek daha büyük acımasızlıklar baş gösterecekti. Stalin gerçekten büyük bir liderdi bunu dememiz çok doğru ancak unutulmaması gereken onun diktatörlüğüdür. 

Stalin olmasaydı bir kelebeğin kanadının bile neleri etkiledigi şu dünyada dünyanın en büyük devletlerinden birine hakim olmuş bir devlet adamı olmasaydı çok şey olurdu.